• roger ebert'a göre 2000'lerin en iyi filmiymiş.

    (bkz: bizce de çok doğru bir tespit bu)
  • bir charlie kaufman filmi.

    çoğu filmini izlemiştim de bu watchlistimde kalmış. pandora'nın merakında murat gülsoy bahsedince zamanı gelmiş dedim kendime ve izledim.

    kaufman filmlerinin hiçbirini sevmedim, ama yine de izliyorum. varoluştur, yalnızlıktır, bir sanatın parçası olmaktır, bir sanatçı olmakır, bunlar hep ilgilendiğim temalar çünkü. ama mesela o philip seymour hoffman'ın güzel bulduğu bir kadınla sevişmek yerine o soyunmuş kadına yalnızlığın ne acıklı bir şey olduğunu anlatmak isteyen hali beni duygulandırmıyor. aşkları, babalığı, tiyatroculuğu, her görenin başka bir şey uyduracağı metaforik dili (örneğin evdeki musluğun adamın kafasını yarması, kızının yeşil dışkısı, idrarının renkten renge girmesi, tuhaf sağlık sorunları, yanan ev, terapistin morarmış ayağı vs. vs. vs.) beni yabancılaştırıyor. bu şiirsel anlatımı anlamıyorum, anlamak isteyip kafamı yoracak hevesi de bende oluşturmuyor. belki new yorklu bir amerikalı olsam heveslenirim ama değilim.

    oğuz atay'a benzetiyorlar yer yer ama oğuz atay'ın anlatımındaki coşkunun dirhemi yok bu adamda. bu adam dünyanın en acayip şeyini sıradanlaştırırken, oğuz atay dünyanın en sıradan duygusunu eşsizleştiriyor bence anlatımıyla. istanbul'da yaşamış bir türk olduğum için de bu böyle olabilir bilmiyorum. oğuz atay beni tüm hücrelerimle yakalayıp içine alıyor. bir selim'in günseli ile ilişkisine bak, bir caden'ın hazel, claire, adele artık hangisnin seçersen onunla ilişkisine bak.

    sıkıcı geliyor charlie bana ama mesele o değil. takip etmesi zor geliyor ama mesele o da değil. bence mesele bu adamın tavrında. herkesin çok sıradan, hatta bana göre çok yüzeysel hayatları var derken, o yüzeysel, sıradan hayatları anlatmak için bu kadar uğraşmasını sevmiyorum galiba ben. yani hem çok önemsiz hayatlar yaşıyoruz, hem de her birimizin hayatı dev prodüksiyonları hak ediyor. gerçekten bilemiyorum. bildiğim tek şey sevmediğim.
  • dün gece çook uzun zaman sonra tekrar izledim. film bittiğinden beri sıkkın bıkkın hissediyorum kendimi.
  • dün gece ilk defa izledim ama bana yetmedi ama ikinci için gücü ne zaman bulurum bekleyeceğim.

    yorucu bir film, hayatın içinden ama herkesin içine girebileceğinden emin olmadığım derinlikler barındırıyor.

    yorum için bekleyelim bakalım.
  • izlerken filmin içinde kayboldum resmen.özellikle sammy caden'ı oynamaya başlayınca adeta hastalıklı bir döngü oluşuyor.ilk kısımlarda izlediğimiz caden'ın hastalıklarıysa oldukça rahatsız ediciydi.baştan sona hasta birinin hastalıklı hayatının oyun haline getirilmesiyle oluşturulmuş hastalıklı bir döngü izliyoruz.ben izlerken bunları gördüm.
    caden'ın kadınlar tarafındansa bu kadar kabul görmesine ise anlam veremedim.

    “ben öleceğim, sen de öleceksin, buradaki herkes ölecek. işte benim keşfetmek istediğim şey tam da bu. hepimiz ölüme doğru koşuyoruz, ama yine de şu an için buradayız, hayattayız. hepimiz öleceğimizi biliyoruz, ama yine de gizlice ölmeyeceğimize inanıyoruz.”

    tespit doğru ve ekleme yapmak istiyorum. herkes öleceğini bile bile kimse ölmemek içinde çabalamıyor açıkçası ve ölmekte istemiyor. bu nasıl bir çelişki?tüm insanlığın aslında bunun üzerine kafa yorması gerekmez mi ? hayattaki en önemli meselemiz ölüm değil midir aslında?belkide birileri ölümü insanlık için bir ihtiyaç olarak görüyordur kim bilir.
  • hayattaki en önemli mesele yaşamaktır, ölmek değil.
hesabın var mı? giriş yap