• başlığın fazla provokatif olduğunun farkındayım ama en başından söyleyeyim, amacım kimseye hakaret etmek değil. bunun hakkında bir başlık açmasam duramazdım çünkü bu mesele artık müstesna bir hal olmaktan çıkarak mütemadiyen bu grupta gözlemlemeye başladığım bir şeye dönüştü.

    budizm hemen her şeye uygulanabilecek bir felsefe barındırsa da budizm esasen bir inançtır. bunun bir felsefe olduğunu iddia etmek, asya halklarının felsefeyi icat eden milletler olduğunu kabul etmektir aynı zamanda. zaten binlerce yıldır peşinden ölüsüyle dirisiyle milyarları sürüklemiş bir düşünce biçiminin tanrısal referansları olmadığını ve insanların beşeri bir düşünce sistemine bu derece bağlı olduğunu söylemek budist dininin insanoğlu tarafından icat edilmiş en eski, en sürekli ve doğal olarak en doğru düşünce biçimi olduğunu onaylamaktır. ancak böyle bir şey yoktur.

    bildiğiniz üzere film sektörü bizlere upuzun sakalıyla, en temel sorulara dahi karmaşık ve metaforik cevaplar veren karikatürize bir budist keşişi tiplemesi tanıttı. günümüzde ise budizm, bir dine sıcak bakmayan ancak hayatın mucizevi taraflarına inanan veya bunu arzulayan beyaz yakalılarca plaza koridorlarında ve kapısında bekleyenlerde erotik tayt giymeyenlerin içeri alınmadığı düşüncesi uyandıran post modern yoga atölyelerinde tecavüze uğramakta.

    budizm karşılıksız sevmek ve maddiyattan kopmak anlamına gelmediği gibi, içinde mutlak barış da barındırmaz. budizm de diğer her din gibi savaşla da barışla da alakası olan ve gerektiğinde ikisini de meşrulaştırabilen bir dindir. bana göre budizm'in türkiye'deki yükselişinin temel sebepleri ise şunlardır:

    1) kültürel bağın zayıflığı

    nasıl ki islam da hristiyanlık da komşular arasında paylaşılıp birbirini etkiliyor ve bir alışveriş yaratıyorsa budizm de kendi coğrafyasında aynı mekanizma ile etkileşime katkıda bulunur. ancak burada önemli olan şey coğrafyadır ve bizim herhangi bir budist ülkeyle bağımız olmadığı gibi, burada ciddi bir budist nüfusa da sahip değiliz. bütün bunlara ek olarak, en yakın budist ülkesi de bizden binlerce kilometre uzakta. türkiye'de doğmaya başlayan budizm bu yüzdendir ki izole bir yapıdadır ve çin'den, tibet'ten buralara tabiri caizse kulaktan kulağa aktarılarak gelmektedir. budizm söz konusu olunca meydanın boş olduğu aşikar. işte bunu fark eden bazı gurular da bu boşluktan istifade ederek kendi uydurmalarıyla bir çeşit müşteri portföyü yaratmakta.

    2) budist bireysellik

    budizm'de bireysel ibadetinin hoş görüldüğünü biliyoruz. semavi dinlerde bireycilik pek hoş görülmez ve sürekli bir toplanma çağrısı yapılır ancak budizm'in kendi takipçilerini tek bir çatı altında sürekli olarak denetimde ve kontrol altında tutmak gibi bir gayesi yoktur. zaten ortaya çıkış tarihi itibariyle budizm'in bunu uygulamak isteyebileceği bir toplum ve devlet yapısı da yoktu. ortaya çıktığı coğrafya da genel olarak kendi içinde savaşlar verdiği için budizm'in "farklı olanı" sindirmek gibi bir amacı da olmadı. onun öğretilerinin daha yatıştırıcı olmasının sebebi biraz da muhatap aldığı başka bir din olmamasıdır. işte bu bireysellik ve ruhban sınıfının o kadar da güçlü olmaması zaten alt-üst hiyerarşisinden, şirket ilişkilerinden ve kendi ülkesindeki ruhban sınıftan bıkmış olan beyaz yakalılar için bir çıkış kapısı olmakta.

    3) plaza cehennemi ve budist cenneti

    yılların klişesidir; her şeyi satıp ege'de bir köy evinde veya bir başka diyarda dağ evinde yaşamak hayali. bir mekan hayal edin; saati saatine girilip çıkılan, herkesin aynı tip masalarda oturduğu bir ofis. herkesin cebinde aynı telefon, herkesin üzerinde aynı markanın ürünleri, herkesin üzerinde aynı tip kıyafet. herkes birbirine benzer kimyasal kokuları kullanıyor, herkes benzer sohbetleri ediyor. bu insanların hepsi iyi okullardan mezun, hepsi aynı markanın bilgisayarını kullanıyor veya bir üst modelini arzuluyor, ofisteki demirbaşlar aynı, bu insanların her şeyi aynı. kendilerini bir pazarcı ile kıyasladıkları vakit daha iyi bir yaşam sürdüklerini iddia edebilirler ancak söz konusu özel hissetmek olduğunda aynı pazarcıdan daha fazla buna hizmet edecek bir fikir ya da uğraş geliştirememekteler. gariptir, bu insanların arzusu da birdir hobisi de. arada sırada yapılan rakı balıklar ve şirketin organize ettiği iş gezileri, sürekli hayali kurulan ancak okunmayan o kitapların isimleri bile aynıdır. yan yana ve karşı karşıya konumlandırılmış bu masalar arasında gezmek için aranan şartlar veya diğerlerinden aşağı kalmamak arzusu korkunç bir harcama listesinin fitilini ateşlerken günün sonunda yine tatmin edilmemiş bir manevi açlık ve sıradanlık hissetmemek imkansız.

    post modern budizm buna bir çözüm üretir ve beyaz yakalıların bıktığı şeyleri bünyesinde barındırmaz. rahatsız edici takım elbiseler yoktur, onun yerine tayt giyilir ve iş kıyafetlerinin sağlayamadığı dişil enerji bu kıyafet ile ortaya çıkar. dar alanlar, tıkış tıkış ofisler yoktur; boş bir oda, tütsü kokusu ve sessizlik vardır. diğer semavi dinlerin aksine zihne bilgi ve kural yüklemek, bunlar üzerine düşünmek yoktur. çünkü ibadet, bizzat zihnin duruluğu ve düşüncelerin sessizleştirilmesiyle yapılabilir. o halde zihni boşaltmanın ibadet gibi görüldüğü bir format bu insanlar için gerçekten de cezbedicidir.

    budizm'de meditasyon, sessizlik ve doğa vardır. senelerce okul okuyup bütün hayatını diploması üzerinden kazanan bir insanın -neredeyse- yaşamak için gereken maddi kaynağı tamamen terk ederek doğaya kavuşmak istemesi mantıklı mıdır? işte cevap biraz da biraz budur. peki bir köy evi veya dağ evi, içinde bilmem kaç bin kitap ve biraz kırmızı şarap hayali neye hizmet eder? bir kaçışa mı? evet, bir kaçışa hizmet eder. ancak beyaz yakalının paradoksu burada başlar, böylesine bir tasarım bile para gerektirmektedir ve hayalini kurduğu dinginlik ve ona özel olduğunu hissettirecek öz farklılık ve öz sevgi burada da değildir. o halde bu zihnin yapısını, hayatı veya kendini daha anlamlı bir hale getirmek veya maneviyata ulaşmak arzusunu da ancak bunları sağlayabilen bir din karşılayabilir. zannımca türkiye'de ortaya çıkan ve peynir ekmek gibi satılan budizm işte bu türden bir budizm'dir. insanlar pek farkında değil ama şu sıralar sosyal medyada satılan budizm biraz kafası çalışan ve mistik görünmeyi becerebilen üçkağıtçılar için yepyeni ve biraz uzun soluklu olacak bir istismar aracıdır.
  • genelde içi boş sadece yüzeysel meraktır, derinlikli bir felsefi kavrayış ya da ruhani derinliği olmayan popülerlik kaygısı ile kabuktan ibaret bir meraktır.
  • budizmin batı kültüründe etkili olmasından kaynaklıdır. ortanın üst sınıfı batı kültüründen etkilenir çünkü yerel kültürden ayrışmak ister. daha üst sınıf ise bir kültürel değişime ihtiyaç duymaz çünkü halinden memnundur.

    eğer batı kültüründe sabiilik hakim olsaydı gelişmekte olan ülkelerin orta üst sınıfında da sabiiliğe merak salınacaktı. mesele aydınlanmayla alakalı değil sosyo-ekonomiktir. aydınlanmayla alakalı olsa zaten beyaz yaka arasında yaygınlaşamazdı.

    buna da belki indirekt veya vekaleten bir etkileşim diyebiliriz. doğrudan güney asya'dan değil de güney asya'dan almış olan batı'dan almak manasında.
  • dünyanın tüm ülkelerinde budizm'e merak var. geleneksel olmayan yani anne babadan devralınmayan en makul din olarak kabul görüyor budizm. hem insan hayatını sınırlamayışı hem de zihin ve beden sağlığı konusundaki tavrı dikkat çekiyor.
  • modern tarikat bunlar. tek fark, badeleme yok enerji yüklemesi var.
  • tarihin tozlu raflarına gömüleceği yerde, semavi dinlere mesai harcamak istemeyen, yönünü kaybetmiş entel dantel tiplerin bazı rituelleri eğlenceli bulduğu için putperest kültüre yeşil ışık yakması olarak görüyorum.

    batıda zaten 90'lardan itibaren çin, uzakdogu, hint temalı kültür ciddi bir biçimde empoze ediliyor. 90'larin filmlerinde saçma iki çubukla çin yemeği yemeden geçen bir film bulmanız zordur.
  • turuncu yakanın daha çok yakışacağını düşünen yakalıdır.
    olayın özü şudur; beyaz yaka olarak tabir edilen kesim nispeten ekonomik düzeyi bir parça yüksek kesimdir. örneğin felsefe antik yunan’da daha çok gelişmiştir çünkü ticaretle uğraştıkları için ekonomik anlamda yüksek seviyededirler ve akşam ne yiyeceğini düşünmüyorlar ve hayata evrene dair konuları düşünüyorlardı ve bu da gelişimi sağlamıştır. dönemin türkleri ise hayvanlarına nerede kışlak ya da yazlık yayla bulacağını düşünmekten çok düşünmeye imkan bulamamıştır. beyaz yaka olarak tabir edilen insanlarda coğrafyasında mevcut dini inanç durumunun kifayet etmediğini düşünerek! yeni bir arayış içinde olmaya tevessül etmiştir.
  • bu da gelir buda geçer tarzı sikimsonik bir meraktır. alaçatı ot festivaline gitti diye övünen bir kesimi eğitmek mümkün değildir.
hesabın var mı? giriş yap