Tüm zamanların en iyi 100 TV dizisi: En iyi yabancı diziler ve dizi önerileri

IGN ekibi, televizyon tarihini değiştiren ve hala hatırlanan en özel 100 dizisini seçti.

Bir televizyon programının iyi olup olmadığını nasıl anlarsınız? Herkesin kendine özgü bir zevki olduğu düşünülünce cevabı bulmak kolay değil ama IGN olarak tüm zamanların en iyi dizileri listemizi yenilemek için kriterlerimizi gözden geçirirken elimizden gelenin de en iyisini yaptık.

Dizinin yayın hayatını tamamlamış olması ya da en az 10 yıldır yayında olması ve bir bütün olarak televizyon dünyası üzerinde önemli bir etkiye sahip olması gerekiyor. Hem bugünlerde kaç dizi 10 sezona ulaşabiliyor ki? Bu, The Last of Us, The Boys, Squid Game gibi şu anda devam eden bazı favori dizilerimizi listenin dışına itese de bu yapımlar zaten henüz hikayelerini tamamlamadı.

Oy verenlerden şunları göz önünde bulundurmaları istendi: Dizi ne kadar etkiliydi? Ne kadar iyi yaşlandı? Dizinin süregelen bir kültürel önemi var mıydı? Ve tabii ki en iyi ile en sevilen ayrımını da göz önünde bulundurduk. (Yani Love Is Blind dizisini seviyorsunuz diye bu onu şimdiye kadar yapılmış en iyi dizilerden biri yapmıyor.)

Oy verenlerin hepsi hayatlarının önemli bir kısmını, bazılarının "çok fazla TV izliyor" diye tanımladığı süreçle geçirmiş. Oylama havuzumuz, eğlence merkezli çalışanların yanı sıra sektörün dört bir yanından gelen eleştirmenlerden oluştu.

İşte karşınızda Tüm Zamanların En İyi 100 TV Dizisi:


100. Happy Days

Benzer temalı klasik American Graffiti projesinde George Lucas'la birlikte gişede harikalar yaratan Ron Howard, Happy Days'de Richie rolünü üstlendi. 1950'lerin Milwaukee'sinin son derece idealize edilmiş bir versiyonunda geçen Happy Days, adından da anlaşılacağı gibi izleyicilerin ilgisini çekebildi. Potsie, Ralph ve havalı dostumuz Fonzie ile beraber Richie ve arkadaşları gençlik maceraları yaşıyorlar. Dizinin nostaljik havası TV meraklılarının da ilgisini çekti ve dizi nihayetinde 11 sezon sürdü. Üstelik aralarında Laverne & Shirley ve Mork & Mindy'nin de bulunduğu çok sayıda spin-off yapımı da ortaya çıkardı. Yine de Happy Days ile ilgili en önemli şey, diziyi gerçeğe dönüştüren inanılmaz oyuncu kadrosuydu. Ron Howard ve Henry Winkler gibi Hollywood'un önemli oyuncularını dünyaya armağan eden Happy Days, sağlıklı sitcom esprilerinin halen yenilmez şampiyonu.

99. The Daily Show with Jon Stewart

Jon Stewart yıllarca komedyenlik ve MTV şov sunuculuğu yaptıktan sonra, önceki sunucu Craig Kilborn'un ayrılmasıyla beraber The Daily Show programıyla altın vuruşunu yaptı. Stewart'ın bugün en iyi tanındığı işin bu program olduğunu söylemek yanlış olmaz, keza politikaya olan ilgisi 2015'teki ayrılışıyla da devam etti. Her ne kadar yeni sunucu Trevor Noah kendi ikonik dönemini yaşamış olsa da Stewart içinde bulunduğumuz yüzyılın en kötü şöhretli tarihi olaylarının çoğunda programın başındaydı.. Düzenli olarak şok edici haberlerle boğuşurken izleyicileri ABD'nin karmaşık siyasi sistemine güldürmeyi bir şekilde başaran The Daily Show, güncel tartışmalar için önemli bir kaynağa dönüştü. Yıllar sonra bile ayakta kalabilen bir siyasi mizah yaratmak hiç de küçük bir başarı değil. Stewart'ın The Daily Show'daki performansı ise bunu zahmetsiz hale getiriyor.

98. The Dick Van Dyke Show

Carl Reiner'ın çok sevilen aile sitcom'u belki televizyondaki en gerçekçi evliliğe sahip değil (ana çift, Wandavision'ın siyah-beyaz meta dizisinin ilham kaynaklarından biriydi) ama kesinlikle en komiklerinden biriydi. Komedi efsaneleri Mary Tyler Moore ve Dick Van Dyke, bir yandan küçük oğulları Ritchie'yi (Larry Matthews) büyütürken bir yandan da ev ve iş hayatlarının gereklerini yerine getiren şık metropol çifti Rob ve Laura Petrie rolündeydi. Dizinin cilalı görünümü ve çoğunlukla geleneksel cinsiyet rolleri, sadece birkaç yıl sonra başlayacak olan sivri sitcomların antitezi gibi hissettirse bile The Dick Van Dyke Show komedi açısındna genellikle şaşırtıcı derecede moderndi. Van Dyke fiziksel komedinin ustası olsa da Moore dizinin gizli silahıydı ve sık sık abartılı bir eş ve anne rolünü karizması ve mükemmel bir şekilde sahnelediği şapşallığı ile birleştiriyordu.

97. NYPD Blue

Cesur polis dizileri artık eskide kaldı ancak NYPD Blue, pek çok kişinin takip ettiği ancak çok azının aştabildiği bir formülün doğmasını sağladı. Amerikan yargı sisteminin sinir bozucu bürokrasisini ve şiddet suçu mağdurları için adaleti sağlamakla görevli polisin ahlaki başarısızlıklarını masaya yatıran NYPD Blue, etik olmayan bir sistemi anlatmak gerektiğinde benzerlerinin önceden belirlediği çizgiyi birkaç adım aştı. Aşırı bağnaz dedektif Sipowicz ve çelişkili ortağı John Kelly'ye odaklanan dizi, tıpkı The Sopranos gibi dizilerin yıllar sonra mükemmelleştireceği üzere, sevimsiz kahramanları ele alıp, inceleme konusunda usta işi bir diziydi. Gerçekçilik için çabalayan NYPD Blue, anlattıklarının ne kadar tatsız olduğundan asla çekinmedi ve bugün halen etkili olan ahlaki açıdan gri sularda gezinen bir ton yakaladı.

96. I May Destroy You

I May Destroy You, acıyı güzel bir şeye dönüştürmenin sarsıcı bir örneği. Dizi, yaratıcısı ve başrol oyuncusu Michaela Coel'in sıradaki projesinin odak noktası olarak başlamamış olsa da önceki dizisi Chewing Gum'ı yazarken uyuşturulma ve cinsel saldırıya uğrama deneyimini işlerken yeni projenin bu olacağı belli olmuştu. Coel'in canlandırdığı Arabella, uğradığı saldırıyı inatla reddeden yükselen bir Y kuşağı yazarı olarak, aynı zamanda teslim tarihleriyle, profilini tanıtmakla, kendi arkadaşlıklarını geliştirmekle ve uzun mesafeli bir ilişkiyi sürdürmekle uğraşıyor. Komedi yazmak için zor bir konu olsa da Coel, bir kişinin hayatını sert gerçekler ve inkarla ama tam bir zarafetle işleme ve yeniden inşa etme konusundaki karmaşık süreci rahatça akatıyor. Dizi, tecavüzle ilgili konuşmanın karmaşık olduğunu ve düzenli şekilde konuşulması gerektiğini vurguluyor.

95. Living Single

Khadijah, daha naif olan kuzeni Synclaire ve arkadaşları Regine ve Max ile birlikte yaşayan bir dergi editörü. Diğer tarafta ise bekâr Kyle ve Obie var. Bu yirmili yaşlardaki bekârlar kariyer ve sosyal hayatlarına yön vermeye çalışıyor ancak tabii ki diziyi başarılı kılan onların flört maceralarının ne kadar komik olabildiği. Living Single, gerçek dünya sorunlarını üst düzey sit-com absürtlükleriyle birleştiren şehir hayatına bir bakış attı. Queen Latifah'ın unutulmaz tema şarkısıyla, bugün sadece artık ikonikleşmiş mizahı ve karakterleriyle değil, aynı zamanda müthiş müzikleriyle de hatırlanıyor. 90'ların ortalarında yayınlanan Living Single, Friends gibi benzer formatlı sitcom'ların öncüsü olarak bile görülebilir. Yine de televizyonları süsleyen en sevilen karakterlerden bazılarına sahip, genelde küçümsenen bir komedi mücevheri olarak kendi başına yeten bir dizi.

94. The Prisoner

1968'de "prestij televizyonu" diye bir terim yoktu ama olsaydı The Prisoner dizisini tanımlamak için kullanılırdı. Dizi, başrol oyuncusu Patrick McGoohan'ın Danger Man'in devamı niteliğindeydi. Ancak bir başka basit casusluk draması olmanın çok ötesinde olan The Prisoner, eski bir casusun talihsiz emeklilik girişimine sürrealist ve ağır alegorik bir bakış niteliğinde. Tuhaf bir sahil kasabasında mahsur kalan ve Altı Numara lakabını alan McGoohan'ın karakteri, çevresini ve içinde bulunduğu garip durumu anlamlandırmaya çalışıyor. Dizi sadece 17 bölüm sürmüş olsa da televizyon dünyasında büyük bir etki yarattı ve halen da yaratmaya devam ediyor. Twin Peaks'ten Lost'a kadar nice dizinin önünü açtı.

93. Pushing Daisies

Adli dedektiflik dizileri ve peri masallarına saygı duruşları farklı örnekler üzerinden iyi işlenmiş alanlar olsa da bu iki alakasız gibi görünen türün en iyilerini birleştirebilen yalnızca tek bir dizi akla geliyor. Pushing Daisies, fiziksel temas yoluyla ölüleri yeniden canlandırabilen bir fırıncı olan Ned'in hikayesini anlatıyor. Doğal olarak bunun dezavantajları da yok değil ve Ned'in geri getirdiği hiçbir şey ölümlere neden olmadan yaşayamıyor. Hiç şaşırtmayacak şekilde bu şüpheli yetenek, yakın zamanda ölmüş olanları sorgulayarak cinayet vakalarını çözmeye çalışan bir dedektif tarafından kullanılmaya başlanıyor. Ned, kaybettiği aşkı Chuck'ın öldürüldüğünü fark edince onun dinlenmesine izin vermiyor ve böylece TV'nin en keyifli garip hikayelerinden birinin doğmasını sağlıyor. Kasıtlı olarak aşırı doygun renklerle donatılmış, umut taşıyan ama ürpertici, komik ama kasvetli olan bu yapımı "çok erken veda eden" dizilerin yasını tutan listelerin tepesinde görmemiz şaşırtıcı değil.

92. Mystery Science Theater 3000

Bu ilginç, düşük bütçeli riff-fest, bir kapıcının iki robotla birlikte uzaya gönderilmesi ve böylece çılgın bilim adamlarının onları eski B-filmleri izlemeye zorlamasıyla ilgili garip bir hikayeyi alıp şapşal bilimkurguyla klişeleriyle dalga geçmek için kullandı. Ancak MST3K hayranları bu dizinin filmlerle olan bağımızı değiştirdiğini iyi biliyor. Sadece "kötü" filmleri değil. Sadece "o kadar kötüler ki iyiler" filmleri de değil. TÜM filmleri. Minneapolis'te mütevazı bir yayın olarak başlayan bu program, VHS kasetleri aracılığıyla paylaşım yapan hayranları sayesinde, sosyal medyadan çok önce evde ortak bir izleme deneyimi yaratmayı başaran bir grup yaratıcı komedyenin yer aldığı kült bir kablolu yayın klasiğine dönüştü. İster sunucu/yaratıcı Joel Hodgson, ister Mads'in talihsiz laboratuar faresi olarak baş yazar/halefi Mike Nelson olsun, her zaman kaliteli espiriler vardı ve bugün bile başlattığı bu format hala gelişmeye devam ediyor.

91. Alfred Hitchcock Presents

Alacakaranlık Kuşağı'ndan dört yıl önce, gerilimin ustası bu kabus dolu antoloji programını 1955 yılında izleyicilerle buluşturdu. Hitchcock, on yıl boyunca devam edecek olan dizinin sadece 18 bölümünü yönetmiş olsa bile ürkütücü hikayeler için yazdığı meşhur giriş yazıları da dahil olmak üzere, yapımın önemli bir parçası oldu. Bu atmosferik antolojide çalışan tek ünlü yönetmen Hitchcock olmadı. Robert Altman, Ida Lupino ve William Friedkin gibi eklektik ve etkileyici isimler de bölümler yönetti. Polisiye sineması ve tür televizyonu hayranları için gerçek bir keyif olan bu kara film tadındaki bölümlerin her biri beklentilerimizle oynuyor ve bugün bile hala eğlenceli ve ilgi çekici olan şok edici sürprizler vaat ediyor.

90. Dexter

Daha sonraki, daha zayıf sezonları ve finali bir yana bırakırsak Showtime'ın Dexter dizisi, her parçası iyi işleyen çılgınca bir harikaydı. Diğer seri katilleri ortadan kaldırmak için eğitilmiş bir seri katilin kan dolu gözlerinden anlatılan Dexter, beyaz erkek anti-kahraman televizyon hikayelerinin tepesinde duruyor. Bir gangster ya da uyuşturucu kralı olmayan Michael C. Hall'un canlandırdığı Dexter Morgan, Miami polis departmanında saklanan, adli tıp uzmanlığını meslektaşlarından kaçmak için kullanan ve böylece "Karanlık Yolcu"sunun arzularını yerine getirebilen dürüst ve kötü bir katildi. Sezonlar boyunca "Büyük Kötüler" olarak muhteşem konuk oyunculara ve rakipsiz bir darağacı mizahına sahip olan Dexter, aramızda dolaşan bir şeytanı desteklememizi sağlayan bir fenomendi. Mutlaka izlenmesi gereken canlı ve ürkütücü bir dizi.

89. Ted Lasso

Ted Lasso tam da ihtiyacımız olduğu anda hayatımıza giren bir dizi oldu. Prömiyerini 2020 yılının Ağustos ayında yapan dizi, pandeminin ortasında henüz aşıyı bulamadığımız günlerde bir gram serotonin arayan izleyiciler için merhem oldu. Jason Sudeikis'in sonsuz pozitif Ted karakteri ve koçluk etmek için İngiltere'ye giden bir Amerikan futbolu koçu olarak sudan çıkmış balığa dönen keyifli hikayesi etrafında gelişen, umutsuzlar için bir umut ışığı gibiydi. Neşe, kayıp, bisküvi ve çayın ne kadar berbat bir şey olduğuna dair bu katmanlı, karmaşık ve güzel hikâyede her bir oyuncu da parıldıyor.

88. Justified

Elmore Leonard'ın karakter odaklı suç hikayeleri altmış yıldır Hollywood'a yakıt oldu ama Justified Leonard'ın diyalog odaklı "akıllı aptal insanlar" tonunu, zeka ve kötülükle süsleyen kusursuz, inanılmaz bir modern Western için televizyona uyarladı. Timothy Olyphant'ın Raylan Givens'ı, hem öfkeli hem de bilge şerif yardımcısı, feci şekilde dürüst ve pervasız bir karakterdi. Büyüleyici dolandırıcı Boyd Crowder (ilahi bir Walton Goggins performansı) ile kedi-fare hikayesini olağanüstü bir dramatik dansa çevirdi. EP/Showrunner Graham Yost dizinin "Leonard "lığını doğru bir şekilde yansıtmaya kararlıydı ve ilk olarak "Fire in the Hole" adlı kısa öyküyü diziye uyarladı. Ardından gelen Dave Andron ve Michael Dinner'ın yeni sezonu Justified: City Primeval 'da bile klişelere ve arketiplere isyan eden, sivri, havalı, otantik bir Neo-Noir'dı.

87. Roseanne

Roseanne yayın hayatına başladığında durum komedisi çoktan aşınmış bir formata dönüşmüştü ancak dizi ilk başladığında Conner ailesi farklı bir şeyler sunabildi. Televizyon kanallarındaki ailelerin çoğu kibar, gösterişli ve temelde hali vakti yerindeydi ama Roseanne'de öyle değildi. Bu, zar zor geçinen işçi sınıfından bir aileydi, genellikle ağır konularla uğraşıyorlardı ve Roseanne karakteri yıpratıcı ve kabaydı. Ama bir o kadar da komikti. Aile ve arkadaşları, tüm sorunlarına rağmen kısa sürede televizyon dünyasının demirbaşları haline geldi. Roseanne son sezonunda piyangoyu kazanınca programın tadı kaçtı ve 21 yıl sonra, ırkçı Twitter yorumları yaptığı için dizinin yıldızı kovulmak (ve karakteri de öldürülmek) üzere yeniden canlandırıldı. Ancak Conner ailesi, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, bu yazı yazılırken hala devam etmekte olan bir devam/spinoff dizisinde yaşamaya devam ediyor.

86. Frasier

Orijinal diziden çok farklı olan spin-off'ların en iyi örneklerinden biri olan Frasier Crane'in (Kelsey Grammer) hikayesi, 1993'te kendi dizisine kavuşmadan önce Cheers'ta sık sık gördüğümüz bir karakter olarak hayata başladı. Son derece eğlenceli ve komik olan bu dizide Seattle'da hayatını sürdüren ünlü radyo sunucusu ve psikoterapistin hikayesine tanık olduk. Ana karakter sevilebilir olmaktan uzak olsa biri olsa bile senaryo çok komikti. Fraiser'ın kardeşi Niles (David Hyde Pierce), babası Martin (John Mahoney), hizmetçisi Daphne (Jane Leeves) ve efsanevi köpeği Eddie (Moose) gibi yardımcı oyuncular bu diziyi bitmek bilmeyen büyüleyici bir seyirlik haline getirdi. Yeniden izlemeniz ya da ilk kez denemeniz gereken 90'ların sitcom'ları söz konusu olduğunda, Frasier kesinlikle listenizde olmalı.

85. The Tonight Show with Johnny Carson

Talk show'lar bir format olarak televizyonun dokusu en gerekli yapımlardandır ve hiç kimse bunu Johnny Carson kadar yüceltmemiştir. Komik bir şey karşısında aklını kaybetmesi kadar, soğuk ve havalı bir şekilde şaklabanlık yapması da her zaman mümkündü. Gerektiğinde ciddiydi ve güldürmek için kocaman, parlak bir türban takmaktan da bir o kadar mutluydu. New York'tan Los Angeles'a taşınması Hollywood'un en büyük yıldızlarıyla yeni bir dinamik sağladı. Ayrıca Amerika'da herkesin aynı şeyi izlediği son dönemlerden birini de temsil ediyor. Carson'ın emekliliğinin ardından başlayan Gece Geç Saat Savaşları herkesi bir tarafa dağıtsa da Johnny Carson'ın Tonight Show'u televizyon tarihinde gerçekten özel bir yere sahip oldu.

84. The Larry Sanders Show

Garry Shandling Hydra'nın uyuyan ajanına dönüşmeden çıj önce, bir sitcom yazarıyken stand-up'a dönüşen bir sitcom yaratıcısıydı ve dünyanın da gelmiş geçmiş en komik insanlarından biriydi. The Larry Sanders Show ile televizyon dünyasını perde arkasından alaşağı eden acımasız bir hiciv sundu. Shandling, şakaya dahil olmak için sabırsızlanan ünlü konukların durmaksızın yer aldığı bir gece yarısı talk show'unun sunucusu olarak komik oyuncu kadrosuna liderlik etti. (Tom Petty ve Clint Back'in Greg Kinnear'ın ayırmak zorunda kaldığı bir kavgaya tutuştukları son bölüme dek). Ayrıca 90'ların başında HBO'da yayınlandı ve şüphesiz prestij TV döneminin komedi kanadını da etkiledi. Bu listedeki diğer diziler, Prestij TV çağının başlangıcında gerçekten yeni bir çığır açtığı için Larry Sanders'a minnet borçlu.

83. My So-Called Life

Eğer 90'lardaysanız ve ergenlik çağındaysanız, tahmin edin ne oldu? My So-Called Life'ı izliyorsunuz! Sadece on dokuz bölümlük bir sezondan ibaret olsa da bu dizi tekrar yayınlarda yaşamaya devam etti. Ergenlik çağındaki Angela'yı ana karakter olarak alan bu dizi, gençlere yönelik ve onların seviyesine inmeye çalışan ilk dramatik TV dizisi olarak kabul ediliyor. Angela'nın soğuk Jordan'a olan "gençlik aşkı" ya da anne babasının evliliğiyle ilgili endişeleri asla küçümsenmiyor. Ana bölümler, Angela'nın arkadaşı Ricky aracılığıyla dünyayı primetime'ın ilk queer karakteriyle tanıştırdı ve sorunlu kankası Rayanne ile genç kızlar arasındaki arkadaşlığın karmaşıklığına dair yeni şeyler söyledi. Açılma hikayeleri, gençlik aşkı, evdeki sorunlar, uyuşturucu kullanımı ve evsizlik gibi konular bu kısa dizide ele alınanlar arasındaydı. Birçok kişi kısa süresinden yakınsa bile bu dizi uzun bir raf ömrüne sahip ve yaklaşık otuz yıl sonra izlendiğinde hala etkili oluyor.

82. The Wonder Years

Kevin Arnold'a göre, "Küçük bir çocukken her şeyden biraz vardır. Bilim adamı, filozof, sanatçı." The Wonder Years'ın büyük bir kısmının yetişkinliğin sorumluluklarıyla yüzleşince o günleri geride bırakmakla ilgili olması da acı-tatlı bir his bırakıyor. Her bölümü yayınlandığı tarihten tam yirmi yıl öncesinde geçen The Wonder Years, hem neşeli bir reşit olma komedisi hem de yaşlanmanın yürek burkan bir keşfi. Kevin, en iyi arkadaşı Paul ve aşık olduğu Winnie ile birlikte 1960'larda 12-17 yaşlarında ergenlik çağındaki bir çocuğun tarihi olayları ve günlük yaşamı boyunca bize rehberlik etti. Bize Kevin'in 1980'lerdeki yetişkin versiyonu tarafından anlatılan The Wonder Years, anımsama ve modernlik arasında mükemmel bir nota yakaladı. Gösterinin sonunda Kevin çocukluğunu geride bırakmış olsa da anlatıcının nostaljik düşünceleri bize onun hiçbir şeyi unutmadığını kanıtlıyor.

81. Survivor

Bu uluslararası realite yarışma dizisinin ABD versiyonunda, yarışmacılardan oluşan iki "kabile" egzotik, uzak bir yere götürülüyor ve burada her oyuncu kendi başının çaresine bakmak, topraktan geçinmek ve rakiplerinin iç ilişkileri ve entrikalarıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. CBS'de 2000 yılında yayınlanmaya başladığından bu yana izleyiciler "kahramanların" ve "kötü adamların" Brezilya, Avustralya, Kenya ya da Fiji gibi birbirinden uzak yerlerde büyük ödülü kazanmak için birbirlerine karşı kurdukları ve bozdukları ittifakları izlemeye devam ediyor.

80. Batman (1966)

Onlarca yıldır pek çok DC şakasına konu olmuş olsa da 60'ların Batman dizisinin süper kahraman dünyasında ne kadar etkili olduğunu biliyoruz. Dizi sadece ilk uzun metrajlı western süper kahraman filmini ortaya çıkaran bir hite dönüşmekle aynı zamanda Barbara Gordon'un Batgirl'ünün yaratılmasını da sağladı. Parlak renkli çizgi roman dizisi, Batman'i nesiller boyu izleyiciyle tanıştırırken, iyi ya da kötü, onlarca yıl boyunca sanat formunun algısını da şekillendirdi. Aynı zamanda süper kahraman gişe rekorları kıran filmlerin geleceğini de şekillendirdi çünkü genç bir izleyici olan Michael Uslan, Kara Şövalye'nin temsilinden o kadar nefret ediyordu ki hayatını karanlık ve cesur bir Batman filmi yapmaya adadı ve 1989'da Tim Burton'ın efsanevi filmiyle bunu başardı. Eğer Gümüş Çağ DC tarihine yazılmış bu neşeli aşk mektubunu daha önce hiç izlemediyseniz, bu hatadan dönmenin tam vakti.

79. Oz

Kurgusal maksimum güvenlikli cezaevi Oswald Eyalet Islah Merkezi'nde, kısaca "Oz"da, birim yöneticisi Tim McManus'un hedefi rehabilitasyondur. Hapishanenin yoğun bir şekilde gözlem altında tutulan bölümünü yöneten McManus ve Müdür Leo Glynn, gözetimleri altındaki çatışan gruplar arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır. PoV karakteri Tobias Beecher, işlediği suçun kazara olduğu düşünülünce rehabilitasyon için ideal bir aday gibidir. Ancak Oz diyarında hayatta kalmak, ahlaki tavizler vermek demektir. Oz, The Sopranos ve The Wire gibi dizilerin öncüsü olarak kabul edilir ve sosyal meseleleri sert mizahıyla ele alır. Beecher gibi ahlaklı ama yozlaşmış bir karakteri merkezine alan ve acımasız gerçekçiliğe dayanan kendi Zümrüt Şehrini yaratan Oz, ihtiyacımız olduğunu bilmediğimiz bir yumruk olmaya görevini sürdürüyor.

78. Bob's Burgers

Yaratıcı Loren Bouchard, Bob's Burgers'tan çok önce Home Movies ve Lucy: The Daughter of the Devil gibi kült klasik dizileri küçük ekrana getirmiş bir animasyon kralıydı. İşçi sınıfından Belcher ailesini odağına alan Bob's Burgers dizisi ilk bakışta zor durumdaki lokantalarını ayakta tutma çabalarını konu alıyor. Yine de diziyi çekici kılan, birbirlerini çok seven birazcık tuhaf bir ailenin içten komedisi. Bob's Burgers, bizi sadece Belcher'larla değil, etraflarındaki toplulukla da tanıştırıyor ve mavi yakalı işletme sahipleri olarak hayatın gerçeklerine sevgi dolu bir bakış atıyor. Sektördeki en iyi seslendirme sanatçılarından bazılarının muhteşem komedi performansları ve sıra dışı çatışmalar bu diziyi son zamanların en sevimli komedilerinden birine dönüştürürken, animasyon da dizinin animasyon tarihinde sağlam bir yer edinmesine yardımcı olacak kadar kusursuz bir görsel stile sahip.

77. 24

Terörle Mücadele Birimi'nin belalısı Jack Bauer'ın hayatının en uzun gününün amansız hikayesi herkesi şaşırttı. Gizli bir devlet kurumunun suikast girişimlerini engellemesini konu alan bir aksiyon dram dizisinde başrol oynayan Kiefer Sutherland, kağıt üzerinde ortaya yeni bir şey koymamıştı. Ancak her şeyi bölünmüş ekran, çoklu kamera çekimi ve her reklam arasında girip çıkan ikonik bir dijital saatle gerçek zamanlı olarak yapmak diziyi bambaşka bir şeye dönüştürdü. 24, iyi dizilerin neden harika olduğunun en iyi örneği gibi. Kanıtlanmış bir format üzerine benzersiz bir prodüksiyon cihazı yerleştirmek bir dizinin ihtiyaç duyduğu tüm yenilik olabiliyor. Bu ve 2. sezonun, Jack'in Los Angeles'a nükleer bir saldırıyı önlemek için bir tanığı öldürüp başını keserek açmasının da bir zararı yok. Dizi, bir reklam arasında Downtown LA'den Reseda'ya gidebilirmişsiniz gibi görünmesine neden olsa bile zirve dönemindeyken izleyicileri heyecan içinde bırakıyordu.

76. Six Feet Under

Beş sezonluk ömrünü The Sopranos gibi devlerin gölgesinde geçirmiş olsa da Alan Ball'un Six Feet Under dizisi HBO'nun altın çağından çıkan en iyi dizilerden biri olmaya devam ediyor. Dizi, sayısız kişisel sorunlarını alışılmışın dışında bir iş yürütme mücadelesiyle dengelemeye çalışan cenaze levazımatçısı Fisher ailesinin etrafında dönüyor. Buna uygun şekilde Six Feet Under ölümle meşgul bir dizi, hatta o kadar ki çoğu bölümde karakterlerimiz, ölenlerin hayali hayaletleriyle konuşuyor. Sonuçta ortaya çıkan derin psikolojik dram ve ürkütücü bir mizah kombinasyonu Six Feet Under'ı diğerlerinden farklı bir diziye dönüştürüyor.

75. Boardwalk Empire

Sopranos'un usta oyuncusu Terence Winter tarafından yaratılan ve Martin Scorsese ile Mark Wahlberg'in yapımcılığını üstlendiği estetik açıdan zengin ama cesur suç draması büyük ölçüde İçki Yasağı döneminde Atlantic City'de geçiyordu. Kendisinden önceki Deadwood gibi, bu HBO dizisi de açgözlülük, yolsuzluk ve şiddetin kol gezdiği bir kentin destanını anlatırken, tarihle kurguyu harmanlıyordu. Steve Buscemi, gücü elinde tutma ve olayları etkileme arayışı, yörüngesindeki insanların çoğunlukla trajik olan kaderlerini yönlendiren haraççı ve siyasi patron Enoch "Nucky" Thompson rolünde tartışmasız en iyi dramatik performansını sergiledi.

74. In Living Color

Keenan Ivory Wayans'ın Hollywood Shuffle ve I'm Gonna Git You Sucka gibi hiciv dolu filmlerinin ardından, parodi konusunda gözünü televizyona çevirdi. Çoğunluğu siyahi olan oyuncu kadrosuyla sınırları zorlayan bir skeç komedi dizisi olan In Living Color doğdu. Farklı komedi perspektiflerini yakalamayı uman Wayans, Jim Carrey, Jamie Foxx ve Jennifer Lopez gibi bugünün en büyük yıldızlarından bazılarıyla dünyayı tanıştırdı. Queen Latifah, Public Enemy, Mary J. Blige ve Tupac Shakur gibi tüm zamanların en iyilerinin müzik performanslarına yer veren In Living Color, mizah, müzik, yıldızların gücü ve estetiğin mükemmel birleşimini yaratmak için eski varyete gösterilerinden de yararlandı. Perde arkasındaki yaratıcı farklılıklar sonunda Wayans'ın diziden ayrılmasına sebep olsa bile, beş sezonu 1990'ların pop kültürüne eğlenceli bir derin dalış olmaya görevini sürdürüyor.

73. Roots

Alex Haley'in çok satan, Pulitzer ödüllü romanından uyarlanan ABC'nin 1977 yapımı dönüm noktası niteliğindeki mini dizisi, yakalanıp Virginia'daki bir plantasyona köle olarak satılan Mandinka genci Kunta Kinte'nin hayatını ve daha sonra ABD İç Savaşı'nı takip eden yıllarda özgürlüğüne kavuşan torunlarının öyküsünü aktarıyor. Ülkemizde Kökler adıyla da bilinen Roots, Alex Haley rolünde James Earl Jones ve genç Kunta rolünde LeVar Burton gibi destansı bir oyuncu kadrosuna sahipti. The Brady Bunch'ın Robert Reed'i ve Bonanza'nın Lorne Greene'i gibi sevilen TV babaları da köle sahipleri olarak boy gösterdiler. Roots kültürel bir fenomen ve özellikle final bölümüyle büyük bir reyting başarısı elde ederek iki devam dizisi ve 2016'da yeniden çekilen bir mini dizi ile devam etti.

72. Law & Order

Ta-taa! Amerikan televizyonunun bir kurumu olan, yaratıcı Dick Wolf'un bu prosedürel programı, 1990-2010 yılları arasında NBC'de yayınlanmasından 2021'de yeniden yayınlandığı sürece kadr kadar otuz yılı aşkın bir süre boyunca basit formülünü korudu. Her bölümün ilk yarısı NYPD dedektiflerinin suçu araştırmasına odaklanırken, ikinci yarısı Manhattan Bölge Savcılığı'nın genelde manşetlerden alınan davayı kovuşturmasını takip ediyordu. Sık sık ahlaki ikilemlerle karşı karşıya kalsalar da baş karakterlerin kişisel yaşamları derinlemesine araştırılmaktan çok ima ediliyordu ve bu da davayı her bölümün ana odağı haline getirdi. Yirmiden fazla sezon boyunca pek çok karakter ve başrol oyuncusu değişti, ancak oyuncu kadrosundan bazıları (en önemlileri Jerry Orbach, Sam Waterston, S. Epatha Merkerson, Jesse L. Martin ve Steven Hill) dizide on yıl ya da daha uzun bir süre geçirdi. Law & Order serisi şimdiye kadar altı spin-off dizi ve bir İngiltere remake'ine kavuştu.

71. Schitt's Creek

F. Scott Fitzgerald'ın bir zamanlar dediği gibi "Zenginler sizden ve benden farklıdır." Peki ya tüm paralarını kaybederlerse? Zengin işadamı Johnny, karısı ve eski pembe dizi kraliçesi Moira ile yetişkin çocukları David ve Alexis'in, karanlık bir yöneticinin yasadışı finansal uygulamaları yüzünden evlerini kaybetmeleriyle Schitt's Creek hikayesi başlıyor. Johnny'nin bir zamanlar şaka olsun diye satın aldığı Schitt's Creek adlı bir kasabaya sığınmak zorunda kalan aile, her şeyi en iyi şekilde yapmak için mücadele eder ve ortaya komik olaylar çıkar. SCTV ve Christopher Guest'in işbirlikçileri Catherine O'Hara ve Eugene Levy'yi yeniden bir araya getiren Eugene ve oğlu Dan, zenginleri kötü davranışlarından asla tam olarak aklamayan ancak mizah ve anlayış yoluyla içlerindeki insanlığı ortaya çıkarmaya çalışan bir dizi geliştirdi. Dizinin sonunda, her karakter zor kazanılmış bir değişim geçirmiş ve hayattaki küçük şeylerin değerini bilmeyi öğrenirken, belki biraz bizim de aynısını yapmamızı sağlıyorlar.

70. Sex and the City

Köşe yazarı Candace Bushnell'in çalışmalarından esinlenen son derece popüler dizimiz 1998'den 2004'e kadar HBO'da yayınlandı. New York'ta yaşayan birbirinden çok farklı dört kadın arkadaşı - Carrie (Sarah Jessica Parker), Samantha (Kim Cattrall), Miranda (Cynthia Nixon) ve Charlotte (Kristin Davis) - ve onların ilişkiler, seks ve sosyal hayata farklı yaklaşımlarını paylaştı. Görünüşte bir romantik komedi olan dizi, karakterleri kayıp, yürek acısı ve hatta kanserle yüzleştikçe zaman zaman drama dönüşebiliyordu. İki büyük TV filminin gösterime girmesinin ardından, devam dizisi And Just Like That... 2021'de HBO'da gösterime girdi ancak 2. Sezonda tekrar görebileceğimiz Cattrall'ın katılımı olmadan rezil bir şekilde karşımıza çıktı.

69. ER

ER on beş sezonluk muazzam serüvenini tamamladıktan sonra "yıldızlar kadrosu" terimi bir daha asla eski anlamını taşıyamadı. Jenerikte George Clooney, Angela Bassett, Juliana Margulies, Laura Innes ve Anthony Edwards gibi isimlerin yer aldığı dizinin herhangi bir sahnesi, TV draması yaratma sanatı adına ustalık işi gibi oynanmıştı. Gerçek hayatta tıp doktoru olan Michael Crichton tarafından yaratılan dizi, doğrudan kendisinin Harvard Tıp Fakültesi'ne devam ettiği döneme dayanıyor. Bunun diziye kazandırdığı gerçekçilik duygusu, alaycılıktan değil, her gün hayat kurtaran tıp uzmanlarının yorulmak bilmeyen çalışmalarına duyulan derin saygıdan kaynaklanıyor. ER, yüzlerce bölüm boyunca zamanının dürüst bir aynası olarak kaldı ve düzenli olarak tabu olan sosyal konuları tıp doktorlarının ve tedavi ettikleri insanların bakış açısından ele aldı. Diğer tıbbi dramalar da aynı yolu izleyerek harika sonuçlar elde etti, ancak ER'ın 90'lar ve 2000'lerin gelişen TV iklimi için önemini abartmak söz konusu bile olamaz.

68. Adventure Time

Animasyon tarihi yıllıklarında modern animasyonun çoğunu Adventure Time'dan Önce ve Adventure Time'dan Sonra şeklinde tanımlayabiliriz. Nickelodeon'un SpongeBob SquarePants'i ve Cartoon Network'ün Flapjack'i gibi programlar 90'ların animasyon patlaması ile Pendelton Ward'ın ezber bozan Adventure Time'ın ilk bölümü arasındaki boşluğu doldurdu. İki beklenmedik kardeş hakkında basit bir çocuk çizgi filmi olarak başlayan bu renkli macera dizisi, Alejandro Jodorowsky ve Ingmar Bergman gibi eklektik etkileri olan varoluşsal bir dostluk ve kimlik yolculuğu olduğunu kanıtladı. Bu, tamamlanması için izlenmesi gereken en tatmin edici animasyon serilerinden biri ve şimdiye kadarki en iyi finallerden birine sahip. Ama yine de klasik bir çocuk çizgi filmi olarak işliyor, yani ne zaman yapabilirseniz o zaman izleyin. Ayrıca dünyayı, dizinin inanılmaz şarkılarının çoğunu yazan ve Steven Universe'ü yaratmaya devam eden Rebecca Sugar ile de tanıştırdı.

67. Firefly

Firefly, hem dizinin konusu hem de dizinin görev süresi itibariyle sürekli çalkantılı bir uçuş rotasıyla yüz yüzeydi. Ancak bu çalkantılı süreç dizinin hayranlarının Firefly'ı ve mürettebatını daha da çok sevmesini sağladı. Kaptan Malcolm Reynolds ve uyumsuz mürettebatının hikayesini anlatan dizi, dış çemberdeki insanlara yardım etmek ve temelinde tüm uzayı yönetmek isteyen yönetim organı Alliance'ın kontrolünden mümkün olduğunca uzak durmak için ellerinden geleni yapan ve genellikle isteksiz olan kahramanlarımızın haftalık talihsizliklerini gözler önüne serdi. Dizinin bağımlılık yapan gücünün bir kısmı, aile kurmanın ve mümkün olduğunca dostunuza sırtınızı yasladığınız evrensel bir hikaye.

66. Mindhunter

Öncü profil uzmanı John Douglas'ın (Hannibal Lecter kitaplarında/filmlerinde Jack Crawford karakteri temel alınmış) kariyerinden esinlenen Mindhunter, vahşet işleyen bozuk zihinlerin derinliklerini araştırdı. David Fincher'ın Netflix'e sunduğu ve aynı zamanda birkaç bölümünü yönettiği ikinci önemli dizi olan Mindhunter, Hollywood'un genellikle seri katil hikayeleri yaratırken kaçındığı tüm yönleriyle karanlık, ürkütücü ve rahatsız ediciydi. Jonathan Groff, Holt McCallany ve Anna Torv tarafından canlandırılan kahramanlar gerçek insanların karışımı olsa da sunulan katiller gerçekti. Jerry Brudos, Richard Speck ve Wayne Williams gibi kötü şöhretli katiller bu dizinin konusu oldu. Özellikle, üzücü haberler üzerinden, gelecekteki ruh hastalarını yakalamaya yardımcı olacak verileri uygulamaya sunabilecek özellikler ve davranışlar için bir veri tabanı oluşturulması merkezdeydi. Ne yazık ki üçüncü bir sezon şimdilik imkansız görünüyor ama elimizdeki şey sürükleyici ve saftı.

65. King of the Hill

King of the Hill, The Simpsons ya da Family Guy gibi Fox'un diğer animasyon dizileri kadar uzun süre yayında kalmadı ancak dizinin etkileyici 13 sezonu boyunca çok daha tutarlı bir kalite seviyesini koruduğu söylenebilir. Dizi, Teksas'ın kurgusal küçük kasabası Arlen'de geçiyor ve sıradan propan satıcısı Hank Hill, ailesi ve gerçekten unutulmaz birkaç eksantrik yardımcı karaktere odaklanıyor. King of the Hill, daha sade mizah anlayışıyla diğer animasyon sitcom'lardan da ayrılıyor. Sonsuz alıntı yapılabilir yapısı ve çoğu zaman komik bir dizi olsa da Güneyli karakterlerden oluşan tuhaf kadrosunu karikatürler olarak değil, üç boyutlu insanlar olarak ele almaya dikkat ediyor.

64. All in the Family

İngiliz dizisi Till Death Us Do Part'ın Amerikan yeniden çevrimi efsanevi Norman Lear tarafından geliştirildi ve New York, Queens'deki beyaz, işçi sınıfından bir aile olan Bunker'ları anlattı. Carroll O'Connor tarafından mükemmel bir şekilde canlandırılan aile reisi Archie Bunker'ın ağzı büyük, dünya görüşü ise dardır. Değişen zaman ve genç neslin benimsediği karşı kültürle çelişen yaşlanmış bir bağnazdır. All in the Family, mizahı ve keskin üslubuyla o dönem için televizyonda kabul edilebilir sayılan şeylerin sınırlarını zorlayarak bir dizi tartışmalı konuyu ve sosyal meseleyi irdeledi. All in the Family, tüm zamanların en etkili TV komedilerinden biri olmaya devam ediyor ve The Jeffersons da dahil olmak üzere bir dizi önemli spin-off'un önünü açtı.

63. The Haunting of Hill House

Tarihteki en iyi jump scare anına ev sahipliği yapan The Haunting of Hill House, yaratıcısı Mike Flanagan'ın en derin dehşeti oluşturabilmek için izleyicinin karakterleri önemsemesini sağlamak gerektiğine dair anlayışının kanıtı. Dizi, Crain ailesini iki zaman çizgisinde anlatırken, hayallerindeki eve giden yolda sadece bir mola yeri olması gereken bir evin dehşetinde gezinirken yürek burkan ve güzel olanın mükemmel bir birleşimidir. Diziye daldığınızda hayaletleri saymayı unutmayın.

62. Atlanta

Atlanta, yaratıcı/yıldız Donald Glover'ın komedi anlayışı ile Childish Gambino rap kişiliğinin mükemmel bir uyumu. Brian Tyree Henry, LaKeith Stanfield ve Zazie Beetz'den oluşan çarpıcı oyuncu kadrosu ve yönetmen Hiro Murai ile sürekli işbirliği içinde olan Atlanta dizisi, ırk, sınıf, ilişkiler ve müzik endüstrisi üzerine yapmak istediği yorumlara dair net bir vizyona sahip, tamamen odaklanmış bir kaos makinesi gibi işliyor. Baştan sona bir hiciv olan dizinin ana kadronun yer almadığı tek seferlik, bağımsız bölümleri, kendi başlarına ayakta durmaktan fazlasını yapıyor ve içinde yaşadığımız dünyanın saçmalıklarını gösteriyor. Her bölüm sizi güldürecek, kahkahalar attıracak ve Amerika'nın durumu hakkında derin düşüncelere sevk edecek, öngörülemez bir tecrübe.

61. The Fresh Prince of Bel-Air

Will Smith bugün dünyanın en ünlü oyuncularından biri ve bir zamanlar bu kadar ünlü olmadığına inanmak ciden zor. Yine de Smith'in The Fresh Prince of Bel-Air'deki ilk oyunculuk performansına baktığımızda, yıldız gücünü açıkça görüyoruz.. Her bölümün başında tüm zamanların en iyi tema şarkılarından birine yer veren dizi, Smith'in komedi rapçisi olarak yeteneğini aldı ve onunla sıkı bir sit-com yaptı. Kendisinin abartılı bir versiyonunu canlandıran Batı Philly'li genç Smith, zengin teyzesi, amcası ve onların oğlu Carlton ile birlikte yaşamaya gönderiliyor. Bu iki dünya arasındaki kültür şoku dizinin ana temasını oluşturuyor ve hem komedi hem de yorum için bolca alan sağlıyor. Will'in farklılıklarına rağmen ailesine duyduğu iç açıcı sevgi ve sadakat dizinin belkemiğini oluşturuyor.

60. Chernobyl

"Yalanların bedeli nedir?" Jared Harris'in canlandırdığı Valery Legasov karakterinin Chernobyl başlarken izleyicilere yönelttiği bu soru, son derece sürükleyici mini dizinin gerçek gücünü ortaya koymaya yetiyor. Chernobyl, 1986'daki meşhur nükleer santral felaketinin etrafındaki olayları dramatize ediyor. Eğer dizinin tek yaptığı bu olsaydı, yine de gergin, son derece gerilimli ve cömertçe üretilmiş bir gerilim izlemiş olurduk. Bunun üstüne, çok daha kötü bir krizi önleyen pek çok özverili kahraman için bir vasiyet niteliği taşıyor. Ancak dizinin asıl dehası, modern yanlış bilgilendirme ve alternatif gerçekler iklimine ne kadar doğrudan hitap ettiğinde yatıyor. Chernobyl, gerçeğe bir gereklilik değil de bir rahatsızlık gibi davranıldığında neler olabileceğine dair ayıltıcı bir bakış.

59. South Park

South Park, animasyon sitcom'ların yayında kaldığı süre bakımından Simpsonlar'dan sonra ikinci sırada. Yine de yüzlerce bölüm, birçok yan ürün ve özel bölümden sonra bile dizi 1997'deki kadar taze ve esprili olmayı başarıyor. Bu kalıcı çekiciliğin büyük bir kısmı, dizinin güncel olayları olduğu gibi parodileştirme isteği ve yeteneğine dayanıyor. Dizinin baş döndürücü prodüksiyon süreci, yazar ve animatörlerin haberleri gerçek dünyada ortaya çıktıktan günler, hatta saatler sonra bile ti'ye almalarına fırsat tanıyor. Neyse ki dizi Stan, Kyle, Cartman ve bu küçük Colorado kasabasının diğer tuhaf sakinlerinin günlük yaşamlarına odaklandığında da bir o kadar komik olabiliyor.

58. The Jeffersons

Tarihteki en uzun soluklu sitcomlardan biri olan The Jeffersons dizisi bir yandan da en iyi örneklerden biri. Birçok kişi unutsa bile dizi efsanevi Norman Lear tarafından yaratılan bir All in the Family spin-off'u olarak hayatına başladı. Unutulmaz tema şarkısı "Movin' On Up "ın da sözlerinde olduğu gibi, dizi Queens'ten Manhattan'da lüks bir apartman dairesine taşınan zengin Jefferson'ları konu alıyor. Isabel Sanford ve Sherman Hemsley'in Weezy ve George Jefferson rolleriyle başrollerini paylaştığı bu müthiş komik dizi, bugün hâlâ canlı bir şekilde güncelliğini koruyor. Üst seviye bir durum komedisi olmasına rağmen, Amerika'da Siyah olmanın gerçeklerini göstermesinin yanı sıra silah kontrolü, akıl sağlığı ve intihar gibi konuları da ele alıyor. Tüm bunlara rağmen hala televizyondaki en komik dizilerden biri olmayı da başarıyor. Dizi ayrıca, ülkemizde Haluk Bilginer ve Türkan Şoray'ın başrolde olduğu Tatlı Hayat adlı uyarlamanın da kaynağı.

57. Futurama

Futurama, Matt Groening'in imzası ve Brave New Springfield tasarım anlayışı ile The Simpsons'ın gölgesinde doğmuştu. Ancak Fry, Bender, Leela ve Planet Express ekibinden geri kalanların mizahı ve tuhaf şakaları Simpson ailesininkilere uysa da Futurama'nın içinde yatan zekice bilimkurgu konseptleri ve bunların Groening (ve ortak geliştirici David X. Cohen) komedi merceğinden nasıl yorumlandığı diziyi gerçekten yükselten öğeler oldu. Zamanın dışındaki çocuk-adam Fry'ın kendi büyükbabası olacak kadar geçmişe gitmesi, sarhoş robot Bender'ın bir tanrıya dönüşmesi ya da mutant tepegöz Leela'nın gençlik yıllarını yeniden yaşaması olsun, Futurama'nın aynı anda hem zeki hem de şapşallaşması mümkün. Tüm çılgınlığına rağmen, bu animasyon dizisi bazen sadece sevimli de olmayı başarıyor. Sadece Fry'ın köpeği Seymour'u sormayın, yeterli. Ağlamayın.

56. Friends

Friends tüm zamanların en başarılı ve popüler sitcom'larından biri. On yıl boyunca 200'den fazla bölümü yayınlayan sitcom, televizyondaki en ikonik anlardan bazılarına sahip. Akılda kalıcı bir tema şarkısı, olacak-olmayacak ilişkileri, bazıları gerçekten özel konuk yıldızları, gizemli bir şekilde büyük olan dairesi ve unutulmaz sloganlar ile Friends, ev arkadaşları ve arkadaşların flört, iş sorunları ve saçmalıklarla uğraştığı dizilerin standardını belirleyen isim oldu.

55. Rick and Morty

Metinsel mizah uzun zamandır tür kurgularının müttefiki olsa da Rick & Morty'nin bu şakayı daha önce hayal edilmemiş boyutlara taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dizi, klişeleşmiş bencil ve ciddi derecede tehlikeli bir bilim dehası olan Rick ile nispeten saf torunu Morty'yi bir araya getiriyor. Boyut dışı portallardan atlamak ve dünyayı yok edenleri yenmek Rick için bir günlük işken, Morty ayak uydurmayı ya da ölmeyi öğrenmek zorunda. TSSB, zor aile ilişkileri, kayıp ebeveynler ve demode olma korkusu gibi tanıdık hislerle uğraşırken bilimkurgu mecazları arasında çılgın bir boğuşmaya giren dizi, şimdi kendi evren içi referanslar bolluğuna sahip. Konu zaman zaman tanıdık gelse bile Rick and Morty hızlı ve derin öğeleri beklenmedik bir duygusal derinlikle birleştiriyor ve kendine özgü bir şey yaratmayı da başarıyor.

54. Band of Brothers

2. Dünya Savaşı dönemi draması Er Ryan'ı Kurtarmak'ın inanılmaz başarısından sonra Steven Spielberg ve Tom Hanks işbirliklerini on bölümlük bir mini dizi ile sürdürdü. Stephen E. Ambrose tarafından yazılan aynı adlı tarihi hikayeden esinlenen Band of Brothers, 101. Hava İndirme Tümeni'ne bağlı 506. Paraşüt Piyade Alayı'nın savaştaki üzücü hikayesini anlatıyor. Binbaşı Richard Winters, Toccoa Kampı'ndaki atlayış eğitimiyle başlıyor hikayeye başlıyor ve Amerika'nın 2. Dünya Savaşı'na katılımı sırasında yaşanan kötü şöhretli savaşlardan ve tarihi anlardan bazılarına dahil oluyor. Her bölüm farklı bir "kardeşe" odaklanıp, bize Mihver güçlerine karşı savaşan bu sıradan insanlar hakkında daha fazla şey gösteriyor. Sonuçta dizinin yıldızı da kelimenin tam anlamıyla savaşa atlayan bu adamlar arasındaki derin yoldaşlık duygusu oluyor.

53. Barry

Bill Hader, yarım saatlik kara mizah dizisi HBO'da yayınlanmaya başladığında insanların beklentilerini alt üst etmişti. Oyunculuk derslerine katılan bir kiralık katil olan kurgu, geniş komedi potansiyeli taşıyor gibi görünse de Hader ve ortak yaratıcı Alec Berg bunun yerine HBO tarihinin en yürek parçalayıcı dizilerinden birini sundu. Bu acımasızca şiddet içeren ve çoğu zaman bir o kadar kasvetli olan dizi, zehirli erkeklik, Hollywood, aile içi istismar ve TSSB'yi ele alırken, aynı 30 dakika içinde sizi ağlatabilecek ve gülmekten yerlere düşürebilecek türde bir hiciv vaat ediyor. Barry sadece bütün bir sezon olarak muhteşem olmakla kalmıyor, aynı zamanda 2019'da yayınlandığında pek çok kişinin aklını başından alan 2. Sezon bölümü "ronny/lily" ile televizyonun gelmiş geçmiş en iyi bölümlerinden birine de sahip.

52. 30 Rock

New York'taki 30 Rockerfeller Plaza, Johnny Carson'ın Tonight Show'undan Saturday Night Live'a ve Marvel'in Hawkeye'ına kadar burada çekilen pek çok yapım yüzünden TV tarihinde tartışılmaz bir role sahip. Tabii bir de 30 Rock adında, haftalık TV prodüksiyonunda çalışmanın zorluklarını anlatan, kendine atıfta bulunan küçük bir dizi de var. Bu dizi, kendi şovunu devam ettirmeye çalışan bitkin bir şovmen olan Liz Lemon'ın gözünden anlatılıyor. Liz, kanal yöneticisi Jack Donaghy ile şakalaşırken, abartılı Tracy Jordan ve aynı derecede çılgın Jenna Maroney umutlarını düzenli olarak suya düşürüyor. Tina Fey'in SNL'den ayrılmasının ardından yarattığı 30 Rock, yeni yüzler ve bitmek bilmeyen cameo'ların yanı sıra SNL'in en sevilen oyuncularından oluşan özel bir kadroya sahip. Tek kamera düzenini esprinin bir parçası haline getirmesiyle tanınan, televizyonun perde arkasının bsevgi dolu göndermesi olan bu dizi, sizi canınızdan bezdiren bir işi sevmenin nasıl bir şey olduğunu bilen herkes için bir şeyler söylüyor.

51. The Shield

Tüm primetime dizilerinin polis şiddetini işlemeye çalışmasından daha seneler önce, Shawn Ryan'ın The Shield diziai LAPD'nin günlük şiddet ve yolsuzluğundan bir prestij draması yapmıştı.. Gerçek hayattaki Rampart skandalını akılda tutarak, The Shield, özellikle cani bir polis saldırı ekibinin tükürük saçan, aşırı erkeksi lideri Vic Mackey (Michael Chiklis) gibi adamlar tarafından yönetilen cesur, değişken bir dünya sundu. Mackey'nin kötü karakteri dizinin en tanınmış kısmı olsa da The Shield sadık izleyicilerini Dedektif Wyms (CCH Pounder) ve Wagenbach'ın (Jay Karnes) kusursuzca hazırlanmış sorgulama sahneleri ve Walton Goggins, Glenn Close ve Benito Martinez gibi yardımcı oyuncuların harika performansları gibi pek çok şeyle ödüllendiriyor. The Shield herkesin seveceği bir yapım değil; insanoğluna çirkin bir bakış açısına sahip ve titrek kamera, cinema verite tarzı film yapımı çılgın enerjisine de uyuyor. Sonuçta, onlarca yıllık TV polis-agandasına karşı sert çıkan, güçlü bir panzehir.

50. Columbo

Pek çok izleyici, önce IMDBtv'de ve daha sonra Peacock'ta yayınlanması sayesinde pandemi sürecinde Columbo'yu yeniden keşfetti. Peter Falk, Los Angeles'taki cinayetleri çözerken hem meslektaşları hem de suçlular tarafından hafife alınan beceriksiz ve huysuz dedektif rolünde parlıyor. Leonard Nemoy, William Shatner, Faye Dunaway ve Dick Van Dyke gibi inanılmaz konuk oyuncularla dolu olan dizide ayrıca Steven Spielberg'in ilk yönetmenlik denemelerinden biri olan ve dizinin tonunu da belirleyen açılış bölümü "Murder by the Book" da yer alıyor. Columbo 60'ların sonunda yayınlanmasına rağmen, polisiye türünün en iyi örneklerinden biri olmaya devam ediyor. Ayrıca, favori dizilerinizden kaçının 100'den fazla uzun metrajlı bölümü var ki?

49. Key & Peele

Mad TV'deki bireysel çalışmalarından sonra Keegan Michael-Key ve Jordan Peele skeç komedisinin vahşi dünyasını geride bırakmaya henüz hazırlanmamıştı. Bunun yerine yüzyılın şimdiye kadarki en etkili komedi dizilerinden birini yarattılar. Dizinin formatı, senaryoları tanıtmak ve onlardan dönmek, sürekli artan absürd dönüşlere izin verdi. Sonunda komedi ikilisi samimi bir sosyal yorum, öz-bilinç sahibi hiciv ve eskinin üst düzey slapstick şakaları arasında köprü kuran bir şey yaratmayı başardı. Kısa ama komik yayın süresince gerçek bir kim kimdir listesiyle, başrollerin yıldız gücü konuk yıldızlarla bir aynı düzlemde gidiyor. Peele bugün en çok kamera arkasında durarak son yılların en iyi korku filmlerinden bazılarını çekmesiyle bilinse de bu eserlerin ünlü nüansları kolayca Key & Peele'de de görülebilir.

48. The Good Place

Dante'nin Inferno'sunun fantastik, komik ve modern bir versiyonu gibi olan The Good Place, yakın zamanda ölen dört kişinin cennete gittikleri ve kendilerine sonsuza dek yaşayacakları bir ruh eşi atandığı söylendikten sonra öbür dünyada yaşadıklarını anlatıyor. Kristen Bell ve Ted Danson, gerçek varoluşsal krizler ve etik felsefenin önemli sorularıyla dolu, bağımlılık yaratan bu sıra dışı, çoğu zaman dokunaklı ahirete bakışın başrollerini paylaşıyor. Cennetteki insanlarla ilgili bir hikayenin nasıl dört sezon sürebileceğini merak edebilirsiniz. Bunun nedeni 1. Sezonda yaşanan sürpriz. Hatta Schur, Lost'un Damon Lindelof'unu bile aşarak doğru yolu bulduğundan emin oldu. Sonuçta, kusurlu kahramanlarımızın çözmesi için çılgın bir metafizik bulmaca yarattı.

47. Monty Python's Flying Circus

Bugüne dek çoğu modern skeç komedisinin yarattığı etki ve şeması, belirsiz, niş bir anlayışla doğmadı. Monty Python çok büyüktü. Kendi başlarına birer rock yıldızıydılar, sık sık söylendiği gibi komedinin Beatles'ı oldular. İngiliz John Cleese, Michael Palin, Graham Chapman, Eric Idle, Terry Jones ve yalnız Amerikalı Terry Gilliam, Monty Python's Flying Circus ile 60'ların televizyonunda büyük bir çıkış yaptı. Ekip, Saturday Night Live'dan The Kids in the Hall'a ve Key & Peele'e kadar her şeye doğrudan ilham veren, anında akılda kalan zekice espriler yarattı. Aptalca Yürüyüşler Bakanlığı. Wink Wink Nudge Nudge. Ölü Papağan. Bastırılmış İngiliz toplumunu yerden yere vuran, delicesine eğitimli şapşal adamlardan oluşan bu muazzam topluluk için liste uzayıp gidiyor. Ardından, 80'ler ve 90'larda, PBS ve MTV'deki Flying Circus'un tekrar gösterimleri Python'un gelişmesini sağlayan yeni bir X kuşağı hayran kitlesi de yarattı.

46. Doctor Who (2005)

Doctor Who'nun orijinal serisi 1963 yılında başladı ve çok uzun bir ara verene kadar 26 sezon sürdü. 2005 yılında ise dizi, tıpkı ana karakteri Doktor gibi, TARDIS'in üzerine yeni bir kat boya atılarak yeniden ekranlara döndü. Tıpkı Doktor'un (iki) kalbinin de yumuşacık olması gibi, Doctor Who da hala 60'lardan kalma mavi bir İngiliz polis telefon kulübesinde arkadaşlarıyla zaman ve uzayda seyahat eden, tarihi figürlerle tanışırken ya da hokey robotlarla savaşırken insanlık hakkında önemli dersler öğrenen insansı bir uzaylıyı konu alıyor. Çocuk programı olarak ortaya çıkan bir dizi olarak, söz konusu gençlik ruhunu ön planda tutmak dizinin güçlü yönlerinden biri oldu. NuWho daha olgun fikirlere dayanıyor, duygusal açıdan karmaşık hikayeler anlatıyor ve her yaştan izleyicinin erişebileceği, gerçekten zamanın ötesinde olay örgüleri örüyor.

45. The West Wing

Washington, D.C.'deki 1600 Pennsylvania Avenue dünyanın en ünlü adreslerinden biri olsa da büyük ihtimalle kapılar kapandığında mekanda neler olup bittiğini pek bilmiyorsunuzdur. İzleyiciyi Beyaz Saray'da duvarda uçan bir sinek olmaya davet eden yaratıcı Aaron Sorkin'in The West Wing'i bize hayali başkan Jed Bartlet'in günlük hayatını gösterdi. Oval Ofis'in iç işleyişi, başkanın, ailesinin ve danışmanlarının özenli karakter gelişimiyle örtüşüyor. Martin Sheen, Stockard Channing ve Rob Lowe gibi oyuncuların kariyerlerini belirleyen performanslar sergilediği dizi, ünlü "yürü ve konuş" sahneleriyle TV hikaye anlatımında kendine özgü bir tarz da yaratmıştı. O dönemdeki güncel konulara ilişkin yorumlarında oldukça incelikli olan The West Wing dizisi, nadiren siyasete saldırıyor, daha ziyade iktidarın karmaşıklığı üzerine düşünceli bir yapım olmayı seçiyordu.

44. Mister Rogers' Neighborhood

Çoğu Amerikalı çocuk için Fred Rogers, büyürken çocuk programlarının vazgeçilmeziydi. Bay Rogers samimi ve sevgi doluydu ve insanlara tüm yüreğiyle kıymet verirken, çocuk olmanın ne kadar zor olabileceğini de iyi biliyordu. Programının eğitici kısmı boya kalemlerinin nasıl yapıldığı gibi şeylerle ilgili değildi ama saha gezileri genellikle bu tür şeyleri anlatıyordu. Bunun yerine, bize birbirimizi nasıl seveceğimizi ve takdir edeceğimizi öğretti. Bay Rogers asla şov yapmıyor, asla öğüt vermiyor, sadece çocukların iyiliğiyle içtenlikle ilgileniyordu.

43. BoJack Horseman

Bojack Horseman'ı pazarlaması biraz zor olabilir. Arkadaşlarınız size diziyi anlatırken "Hayır, cidden... Konuşan bir at aktörünü anlatan animasyon dizisi aslında depresyon, bağımlılık, Hollywood ve kötü adamları kurtarma takıntımız hakkında şimdiye kadar yapılmış en iyi hikayelerden biri olduğuna söz veriyorum" diyebilir. Biz de şöyle diyelim: arkadaşlarınız haklı. Raphael Bob-Waksberg'in unutulmaz dizisi, gösteri dünyası hicvini ve konuşan hayvanlar eprisini, büyüme ve durgunluk, hesap verebilirlik, inkar ve genellikle sanatçıların onları düzenli bir anlatıya indirgeme girişimlerine direnen diğer binlerce dağınık ve karmaşık konu hakkında samimi konuşmalar için bir sıçrama noktası olarak kullanarak değerli bir iş çıkartıyor. Bojack Horseman biraz da düzensiz olduğu için işe yarıyor; dizi karakterlerinin gerilemesine, kafalarının karışmasına, birbirlerini hayal kırıklığına uğratmalarına ve affedebileceğimiz hatalar yapmalarına izin veriyor. Hatta bazen affedemeyeceğimiz bazı hatalar yapmalarına.

42. The Americans

Seksenli yılların Soğuk Savaş casusluk destanı The Americans oldukça ilgi çekici bir teklifle hikayesine başlıyor. Bir FBI ajanı, yıllarını Amerika'da geçirmiş ve Amerikan yaşamına uyum sağlamış Sovyet ajanlarının tam karşısına taşınırsa ne olur? Ya da... bunu tersine çevirelim. Ya Sovyet ajanları (dizinin yatırım yapmamızı istediği karakterler) tüm bu zamanı ABD'de bir aile hayatı kurarak geçirmişlerse, hatta ebeveynlerinin casus olduğundan habersiz çocukları varsa, yeni komşularının FBI'dan olduğunu öğrenirlerse? The Americans bu şekilde tüm zamanların en iyi, en yoğun TV dizilerinden birine dönüştü.. Yerleşik Ruslar Philip ve Elizabeth Jennings'in hayatlarına konuk oluyoruz. Onların görevlerini tamamlamak, gizliliklerini korumak, bir aile yetiştirmek ve hatta kendi hükümetlerini sorgulamak için verdikleri mücadeleyi izliyoruz. Sonunu iyi bağlayan mükemmel bir dizi.

41. Deadwood

David Milch, 1870'lerde bir maden kampından Vahşi Batı'nın büyüyen şehrine dönüşen Güney Dakota, Deadwood'da servet peşinde koşan fırsatçıları ve canileri konu alan cesur destanında tarihi gerçeklerle kurguyu harmanladı. Dizinin Shakespeare'e yakın diyalogları ve zengin karakter çalışması, sefahat ve şiddeti kadar ayırt edici özelliklerinden oldu. Deadwood, başta son derece saygısız ve gaddar salon sahibi Al Swearengen rolündeki Ian McShane ve çivi gibi sert şerif Seth Bullock rolündeki Timothy Olyphant olmak üzere muhteşem bir oyuncu kadrosuna sahipti. HBO 2006 yılında üç sezonun ardından diziyi düzgün bir sonuca bağlamadan iptal etti ancak daha sonra 2019'da hayatta kalan karakterlerin hikayesini 1889'da devam ettiren uzun metrajlı bir filmle hikayeyi tamamladı.

40. Friday Night Lights

Çok az dizi Friday Night Lights kadar gerçek hissettirebilmiştir. Bu içten drama beş sezon boyunca bazı izleyicilerin hakkında pek bir şey bilmediği bir konuyu, Teksas lise futbolu ve onu çevreleyen zehirli erkeklik anlayışını ele aldı ve onu heyecan verici derecede samimi bir izleme deneyimine çevirdi.. Minimum bloklama, prova ve setler ve Kyle Chandler, Connie Britton ve Taylor Kitsch gibi tüm yıldız oyuncuları yakından izleyen el kameraları ile Friday Night Lights, doğal dünyası ile bizim dünyamız arasındaki engelleri yıktı. Gerçeğe yakınlık hissi, ultra zahmetli dizinin her saniyesinden akan derin duygularla birleşince ortaya küçük ekranın en büyük göz yaşartıcı işlerinden biri çıktı. Saracen'in maçı kazandıran ilk pasını alkışlamak ya da Panthers'in meşhur çamur sahasında gülümsemek için sporsever olmanıza da gerek yok. Sadece takımın güvenilir sözlerini bilmeniz yeterli: temiz gözler, dolu kalpler, kaybedemezsiniz.

39. The Leftovers

Damon Lindelof ve Tom Perrotta'nın The Leftovers dizisinde dünyanın karşı karşıya kaldığı esrarengiz felaket dünyayı yok edecek cinsten değil. Hatta toplumu çökertmeye bile yetmiyor. Dünya nüfusunun yüzde 2'sinin bir gün gizemli bir şekilde, hiçbir açıklama olmadan, hatta dini doktrinle çelişecek şekilde ortadan kaybolması, çoğu insanı varoluşsal bir sarmala sokmaya yetiyor. The Leftovers, karakterlerimiz akıl almaz kayıplar ve bunaltıcı endişelerle boğuşurken karanlık ve ağır başlıyor ama bu muhteşem, güzel dizinin mucizesi, ikinci sezonunda elini attığı neşe ve aptallıkla zirve yapıyor. İlham verici bir delilik, dünyanın dönmesi için çok daha iyi bir yola benziyor. Justin Theroux'nun Kevin'i ve Carrie Coon'un Nora'sı, The Leftovers üç sezon boyunca ekrana gelmiş en yüce insan hikayelerinden birine dönüşürken, tersine dönmüş bu dünyadaki aşıkları canlandırıyor.

38. Hannibal

Hannibal nasıl oldu da televizyon kanallarında yayınlandı hâlâ merak ediyoruz. Bryan Fuller'ın, Thomas Harris'in Hannibal Lecter evreninin sanatsal, romantik ve gerçekten rahatsız edici karışımı, Kızıl Ejderha, Hannibal ve Hannibal Yükseliyor romanlarının unsurlarını bir araya getirerek şimdiye kadar içimize salınan en çılgın korkuyu sunuyor. İnsanlar ağaçlara, arı kovanlarına, mantarlara, totem direklerine dönüştü... bir sürü insan bir şeylere dönüştü! Tabii çoğunlukla da akşam yemeğine dönüştüler çünkü Hannibal insanları nasıl gurme bir lezzete dönüştüreceğini biliyordu ve kendimizi salyalarımız akarken bulduk. Lecter rolüne bürünmek büyük bir olaydı ama Mads Mikkelsen kendi seksi ve muzip havasını katarak zar atmayı ve insanlarla oynamayı seven dahi bir deliyi canlandırdı. Hannibal'ın en sevdiği oyuncağı olan Hugh Dancy'nin süüüper kırık Will Graham'ı ile dizi çağlar boyu sürecek bir "katil koca" aşk hikayesine dönüştü.

37. Curb Your Enthusiasm

Larry David, SNL'de yazarlıktan Seinfeld'in ortak yaratıcılığına ve HBO'da 23 yıl boyunca 11 sezon boyunca devam eden kendi hayatını ve kariyerini konu alan bu komik, yarı kurgusal diziye kadar TV komedisinde çok ama çok ama çok başarılı oldu. Larry'nin etkileşimde bulunduğu neredeyse herkesi kızdırmak gibi bir huyu var. Şikayet, yanlış anlama ya da sosyal gaflar ne kadar önemsiz olursa olsun, Larry her zaman işleri kendisi için daha kötü ve izleyiciler için de daha komik hale getirmeyi başarıyor.

36. Battlestar Galactica

İsterseniz insanlığın Dünya'da değil de On İki Koloni olarak adlandırılan bir gezegen kümesinde var olduğunu hayal edin. Orada, Cylonlar olarak bilinen sibernetik ırka karşı bir savaşın içindeyiz. Ancak, ne Cylonlar ne de bizim için her şey göründüğü gibi değil. Battlestar Galactica'nın 1978 yapımı TV dizisinin yeniden uyarlaması olan 2004 versiyonu, orijinal dizideki pek çok ilgi çekici fikrin, aradan birkaç on yıl geçmiş olsa da gelişmesine olanak sağladı. İlk seriden ipuçları alan ve oyuncu kadrosunu dolduran Battlestar Galactica, SYFY'de bir mini dizi olarak yayına girdi ve hemen ardından bir diziye dönüştü. Irak Savaşı dönemi Amerika'sının politikasını doğrudan sergileyen ve o dönemdeki bir dizi güncel haberi yansıtan olay örgüsüyle Battlestar Galactica, bilim kurgunun en iyi yaptığı şeyi, yani politik olanı yaparak mükemmelleşti.

35. Sesame Street

Çocuklar için Susam Sokağı sakinleri, zamanlarını paylaşacakları tüylü küçük dostlardı. Aktörler ve kuklalar onlarca yıldır Bay Hooper'ın dükkanında komik kulak kurtçukları ve vinyetler aracılığıyla bir tür bilgelik aktarmaya devam ediyor. En önemlisi, her zaman çocuklarla aynı düzlemde gittiler. Ders vermek yerine sohbet etmeye çalışan bir canavardan gelen derslerle ilişki kurmak daha kolay. O çocuklar büyüyüp Susam Sokağı'nın hala yayınlandığını gören ebeveynler haline geldikçe, gösterinin nasıl sürekli geliştiğini görmek büyüleyici halegeldi. Yeni neslin de Susam Sokağı'na nasıl ulaşacağını, nasıl ulaşacağını bildiğini, çocuklarla konuşmak için hala aynı düşünceli yaklaşımla dolu olduğunu bilmek de gerçek bir zevk. Elli küsur sezon sonra Susam Sokağı hâlâ Güneşli Günler yaşıyor.

34. Saturday Night Live

Saturday Night Live 70'lerden beri yayınlanıyor. Şu anda altıncı yeni on yılını yaşıyor. Ancak uzun ömürlülüğü, Top 100'e ait olmasının nedenlerinin başında değil. Saturday Night Live ile ilgili en ilgi çekici şey, herkesin kendi favorilerinin olması. Favori oyuncu, favori dönem, favori Weekend Update sunucusu gibi. Bu programla çıkış yapan yıldızların sayısı da şaşırtıcı. Yaratıcı-yapımcı Lorne Michaels ve nesiller boyu süren skeç komedisi kurumu sayesinde elli yıllık komedi hayranları Bill Murray, Eddie Murphy, Will Ferrell ve Amy Poehler ile tanıştığı için Amerikan komedisine Studio 8H'deki spot ışıklarından daha büyük bir katkı olamazdı. Şimdilik sonsuza kadar devam edecek gibi görünüyor ve bu da gayet sevindirici.

33. Better Call Saul

Breaking Bad'in finalinden sonra, ufukta bir tür devam dizisi olacağı garanti gibiydi. Orijinal dizinin ana karakterlerinin birçoğunun artık ölmüş ya da başka bir şekilde rahatsız olması nedeniyle, dizi yapımcıları geçmişe el atmayı seçti. Böylece hayranların favori avukatı ve Walter White'ın suç ortağı Saul Goodman'ın geçmiş yaşamına derinlemesine bir bakış atabildik. Jimmy McGill olarak ilk günlerini Gus Fring ve Mike gibi dizinin diğer favorileriyle birlikte anlatan bu nadir ön bölüm, Breaking Bad'in trajedilerini daha da kaçınılmaz hale getirerek aslında ilk formatı geliştirmiş olabilir. Breaking Bad, Walter White'ın yozlaşmasını göstererek televizyon tarihine geçerken, Better Call Saul, kanunun yanlış tarafında bir hayat yaşamaya mahkum görünen bir adamın hikayesini anlattı ve bize bunu yapmanın tam olarak neye mal olduğunu kanıtladı.

32. Community

Dan Harmon, Rick and Morty ile animasyon dünyasını kasıp kavurmadan önce, bize kült yapım Community'yi armağan etti. Dizi, Greendale Community College'da yedi öğrenciden oluşan bir çalışma grubu etrafında dönüyor. Bu okul aynı anda hem dünyanın en acınası üniversitesi hem de her köşede komedinin gizlendiği bir mekan. Community, grubun giderek tuhaflaşan talihsizliklerini sergilerken her türlü popüler kültür etkisinden de akıllıca faydalanıyor. Ancak tüm epik paintball hesaplaşmalarının ve kaos teorisinin altında, Community sevimli uyumsuzlar ekibinin gücü sayesinde devleşiyor. İşte bu yüzden dizi altı sezon boyunca ve birden fazla showrunner değişikliğiyle hayatta kalarak tüm zorluklara meydan okudu. Bu dizi gerçekten çok ileride.

31. The Mary Tyler Moore Show

The Dick Van Dyke Show'da Van Dyke'ın karakterinin eşi Laura Petrie'yi canlandırdığı beş sezon boyunca ülkenin yarısının (belki de tamamının) Mary Tyler Moore'a aşık olmasının ardından aktris, Moore'un kişiliğini sadece bir "eş" olmanın ötesine taşıyan kendi adını taşıyan dizisine geçti. 60'ların sonu/70'lerin başında değişen zamanın izini süren The Mary Tyler Moore Show, aile odaklı olmaktan ziyade kariyer odaklı, kocası ya da çocukları olmayan, bunun yerine bir işi olan bağımsız bir kadını tasvir ediyordu. Bu işle birlikte, aynı zamanda arkadaşları olan iş arkadaşları ve sonunda ailesi de geldi (ve üçünün sonunda kendi spin-off şovlarını da alacak kadar popüler hale geldiler) Yol boyunca Mary ve çetesi sık sık yetişkin sorunlarıyla uğraştı ama gülümsemeyi de unutmadılar. Ve sonuçta başardı!

30. M*A*S*H

Kore Savaşı durum komedisi M*A*S*H bugün en çok popüler dizi finaliyle hatırlanıyor ve öyle de olmalı: Amerika tarihinin bir aşamasında, yaklaşık 106 milyon insanın, bu kadar radikal bir dizi de olsa herhangi bir diziyi birlikte izlemek istediğini düşünmek olağanüstü. Robert Altman'ın 1970 yapımı aynı adlı filminden ve Richard Hooker'ın romanından uyarlanan M*A*S*H, 1972 yılında Vietnam'ı konu alarak başladı ve on bir sezon boyunca otorite karşıtı yaralı yüreğini büyük ölçüde canlı tutabildi. Esprili, pasifist cerrah Hawkeye (dizinin yazar-yönetmeni Alan Alda), 4077. seyyar askeri cerrahi hastanesinin neredeyse manik şakalar ve maskaralıklara olan bağlılığıyla beraber, sonsuz bir kan dökme ve trajedi manzarasında rehberimiz oldu. M*A*S*H, TV dramasını erkenden icat etti, ardından etkileyici ömrü boyunca onu mükemmelleştirmeye devam ederken, dizinin farklı dönemlerini göz kamaştırıcı bir oyuncu kadrosu, Yeni Hollywood'dan ilham alan film yapımı ve son derece harika senaryolarla birbirine bağladı.

29. The Golden Girls

Yaşlanmak korkutucu olabilir ama 1985'ten sonra doğan ve televizyonu olan herkes bu sürece biraz farklı Belli bir yaşa gelmiş kadınları açık sözlü ve komik bir şekilde sahneleyen bir sitcom olan The Golden Girls'den bahsediyoruz. Menopoz, eşin ölümü, beden imajı, yaşlı bir kadın olarak seks ve flört, hastalık, ölümlülük ve çok daha fazlası Dorothy (Bea Arthur), Rose (Betty White), Blanche (Rue McClanahan) ve Sophia'nın (Estelle Getty) Florida'daki evinde masanın etrafında konuşulan konulardandı. Çığır açan sitcom'da çok az konu sınırların dışında kalırken, hepsi de samimiyetle ve daha da önemlisi şimdiye kadar ekrana getirilen en iyi komedi kimyasıyla ele alındı. Dizinin karakter arketipleri (aptal köylü kızı, seri baştan çıkarıcı tip, mizahtan anlamaz kuralcı ve huysuz yaşlı kadın) tanıdık olsa da yıldızlar topluluğu her türlü çetrefilli espriyi yüksek bir sanat formuna dönüştürdü. Bizle arkadaş olduğunuz için teşekkürler hanımlar!

28. Veep

Eğer Seinfeld, Curb Your Enthusiasm'ı doğurduysa, tüm yollar da Veep adlı komed' girdabına çıkmıştır ki Veep, birbirlerine en çirkin ve en zeki hakaretleri savuran ve aynı zamanda kendilerini zar zor bir arada tutabilen, acı dolu, bıkkın, kendinden nefret eden engereklerin yuvası. Tüm bu karakterlerin hepsinin de Julia Louis-Dreyfus'un canlandırdığı Başkan Yardımcısı Selina Meyer'e hizmet eden devlet memurları olduğunu eklemiş olalım. The Thick of It'ten Armando Iannucci tarafından yaratılan ve Seinfeld/Curb'den David Mandel devralıncaya kadar dört sezon boyunca showrunner olarak görev yapan ve her nasılsa olduysa her şeyi daha da kaba ve gülünç hale getiren Veep dizisi dürüsttü. Neyse ki dizi yedi sezonun ardından, tam da bizim siyasi yaşantımızın, ortaya koyduğu sivri hicivden neredeyse ayırt edilemez hale geldiği günlerde sona erdi. Yine de dizi her daim cringe komedinin baş tacı ve Louis-Dreyfus'un komedi dehasının bir başka kalıcı kanıtı olarak hatırlanacak.

27. It's Always Sunny in Philadelphia

Bazen kendine aşırı güvenen, çekilmez, cahil sosyopatların kendi beceriksizlikleri tarafından sürekli sıkıntıya girmesini anlatan It's Always Sunny in Philadelphia'nın ABD TV tarihinin en uzun soluklu canlı çekim sitcom'u olduğunu düşünmek çılgınca geliyor. Yine de, Patty's Pub çetesinin isyankar maskaralıklarına ve narsisizmine rağmen burada işe ürün söz konusu. Bu ekip her zaman kaybedecek. Tüm entrikalar ve planlar felaketle sonuçlanacak. Rob McElhenney, Glenn Howerton, Kaitlin Olsen ve Danny DeVito'yu (yeni başlayan diziyi canlandırmak için 2. Sezonda ekibe dahil olmuştu) neredeyse yirmi yıldır ayakta tutan tuhaf rahatlık işte bu. Ciddi tabu konulardan kahkahalar yaratabilmesiyle tanınan küçük-kült-dizi Always Sunny bir çığır açarken, aynı zamanda gerçekten duygusal birkaç an da ("Mac Finds His Pride") sundu bizlere.

26. The Muppet Show

Jim Henson'ın imzasını taşıyan yaratımlar o kadar eşsiz ki onlarca yıl sonra halen The Muppet Show'un başardıklarını taklit etmeye yaklaşan ya da bu noktada yeniden yaratmaya çalışan herhangi bir şov olamadı. Yarattığı karakterlerin başarısı üzerine inşa edilen Henson, seri 1976'da gerçek anlamda başlamadan önce 1974'te magnum opus'unun pilot uygulamasını yaptı. The Muppet Show, Henson'ın artık efsaneleşmiş kukla / kukla karışımlarından oluşan kadrosunun sunduğu karma bir skeç şovu, talk show ve varyete gösterisiydi .Kurbağa Kermit'in Hollywood tarihini sonsuza dek değiştiren şovun yüzü haline geldiği 76 yılında, amfibi bir ev ismi haline geldi ve Muppet'ları adeta stratosfere fırlattı. Dizi nihayet Disney+'da yayınlandığına göre, tüm zamanların en iddialı ve sıra dışı TV dizilerinden birine adım atmak için tam zamanı.

25. Succession

Kült İngiliz komedisi Peep Show'un yaratıcısı Jesse Armstrong'un Murdoch'ları ele alacağı duyurulduğunda, pek çok izleyici daha önce çalıştığı bir başka dizi olan Veep'e benzer sert bir hiciv izleyeceğini düşündü. Bunun yerine, o kadar ilgi çekici ve dinamik bir dramedi ortaya çıktı ki son sezonunda kültürel bir fenomene dönüştü. Roy'lar olarak bilinen Murdoch esintili medya hanedanının hikayesini anlatan Armstrong, bıçak gibi keskin zekasını ve ailenin yaşlı reisinin yerine kimin geçeceğini anlatan diziye iç burkan bir gerilim ekledi. Mükemmel oyuncu kadrosu ve senaryosuyla bu dört sezonluk güç gösterisi, kaygı uyandıran zalimliği ve tüyler ürperten korkunç seçimleri asla bırakmıyor. Sona ermesine rağmen HBO'nun ve televizyonun tarihinin gelmiş geçmiş en iyi dizilerinden biri.

24. Freaks and Geeks

Paul Feig'in yarattığı ve Judd Apatow'un yürütücü yapımcılığını üstlendiği, 21. yüzyılda komediyi şekillendiren dahilerden olan Freaks and Geeks'in tek sezonu hala televizyon tarihinde gençliğin en iyi ve en özgün tasvirlerinden biri olarak görülüyor. İki genç kardeşin genç hayatlarının yeni evrelerine girişlerini aktaran dizide, dışlanmış kişiler olarak yaşadıkları lise deneyimleri, büyümenin ve kim olmak istediğinize karşı kim olmanız gerektiğine karar verme sürecindeki kafa karıştıran deneyimleri paylaşıyor. Kendileri de en iyi, en komik komedi yapımlarında rol alacak ve yazacak genç bir oyuncu kadrosuna sahip olan dizi, söz konusu yetenekli insanların kendi eserlerinde hayatın garipliklerini kabullenmeleri için bir vesile oldu.

23. The Office (US)

Bir İngiliz dizisinin ABD versiyonunun kendi başına ayakta durması bir tarafa, varlığını haklı çıkarması bile genelde kolay iş değildir ama The Office US'de özel bir şeyler vardı. The Office, Steve Carell ve bazen yanlış yönlendirilse de hevesli müdürü Michael Scott'ın korkusuzca liderlik ettiği, topluluk kimyası ve komedi zamanlaması açısından takip edilecek işyeri komedileri için çıtayı belirleyen yapım oldu. Amerikan ofis hayatının sıradanlığı ve politikliği diziye zemin hazırlasa da her üst yönetimde olduğu gibi bu karakterler gerçekten bir aile oldular ve Michael Scott'ın Jim ve Pam'in düğününde söylediği gibi "Sanki tüm çocuklarım büyüdü ve sonra birbirleriyle evlendiler. Bu her ebeveynin hayalidir!"

22. Arrested Development

Succession ve Schitt's Creek serilerinden özür dileriz ama Arrested Development tam anlamıyla "her şeyini kaybetmiş zengin bir aile ile onları bir arada tutmaktan başka çaresi olmayan bir oğulun hikâyesi." Fox kanalında yayından kaldırılan ancak zamana meydan okuyan meme'ler ve tepki GIF'lerinde yaşamaya devam eden bir kült klasik olan dizi, Netflix'te iki sezon daha devam etti. Jason Bateman dokunulmazlığı olmayan, şımarık aile üyelerine karşı düz adamı ustalıkla oynuyor ve yeni gerçekliklerine uyum sağlamak istemeyen insanlar için kendi kendini mızmızlıyor. Sürekli yaşanan iletişimsizlikler bazı komik Benny Hill koşuşturma anları yaratıyor, dizinin samimi kamera yaklaşımı ve interaktif anlatımı tüm bu kaosu yakalamayı başarıyor.

21. Avatar: The Last Airbender

Çocuk programı olmak ne anlama gelir? Çocuklara yönelik bir program savaş ve travma hakkında bir şeyler anlatabilir mi? Kötülük karşısında şiddetsiz direnişi ya da uyuma giden yol olarak doğa sevgisini öğütleyebilir mi? Eğer bu dizi Avatar: Son Hava Bükücü ise tüm bunları ve çok daha fazlasını yapabilir. Nickelodeon'un sevilen üç sezonluk dizisi, bahsini ettiğimiz şaşırtıcı derecede olgun konuların her birini genç izleyicileri küçümsemeden ele alırken, aynı zamanda her adımda keyif veriyor ve eğlendiriyor. Avatar Aang'in dünyayı kurtaran hikayesi, Budizm'den etkilenen savaş ve barış konularını aptalca, gençlik macerası anlarıyla dengelemeyi seçiyor. Kör toprak bükücü Toph'tan hor görülen prens Zuko'ya ve bilge Iroh Amca'ya kadar dizi her biri kendi çarpıcı hikaye akışına sahip, sevilmeye değer karakterlerle dolu. Mükemmel bir seslendirme kadrosu ve sonsuz yaratıcılıktaki dünya inşası zaten harika olan pastanın üzerindeki krema gibi.

20. Batman: The Animated Series

80'ler ve 90'larda büyüyen pek çok çocuk için tek bir Batman var: Kevin Conroy. İzleyicileri büyüleyen ve halen tüm zamanların en iyi çizgi roman uyarlamalarından biri olarak görülen bu güzel animasyonun etkisi bu. Tim Burton'ın Gotham için çizdiği noir-steeped vizyonundan ilham alan bu çarpıcı dizi, Batman'in en ünlü çizgi roman maceralarından bazılarını uyarlarken, aynı zamanda kendi başına ikonik yeni karakterleri de tanıtıyor. En ünlüsü, DC Comics'in sevilen karakteri Harley Quinn, DC kadrosunun vazgeçilmezi haline gelmeden önce Joker'in uşaklarından biri olarak bir bölümde yer aldı. Çarpıcı animasyonları, zekice yazılmış senaryosu ve atmosferiyle bu dizi cidden şimdiye kadar yapılmış en iyi dizilerden biri.

19. I Love Lucy

Lucille Ball'u düşündüğünüzde, büyük olasılıkla onu kontrolden çıkmış bir montaj hattında yüzünü çikolataya bularken hayal edersiniz. Ya da belki de enerji içeceğinin 1950'lerdeki versiyonu olan "Vitameatavegamin "den bahsediyor ve konuşmasının ortasında bu karışımdan sarhoş oluyor. Ya da belki de kocası ve rol arkadaşı Desi Arnaz'ın sadece televizyondaki hamilelikleri değil, gerçek hayattaki hamilelikleri nedeniyle söylediği "We're Having a Baby (My Baby and Me)" şarkısı. Sıra dışı olmasından tutun da yürek ısıtıcılığına, I Love Lucy yayınlanmasının üzerinden 70 yıl geçse de dizi yeniden izlenebilirliğini koruyor. Ama aynı zamanda Arnaz ve dizinin görüntü yönetmeni ve Hollywood efsanesi Karl Freund'un, canlı bir stüdyo seyircisi Lucy'nin maskaralıklarına gerçek zamanlı olarak tepki verirken dizinin "tiyatro" tarzında sırayla çekilmesini sağlayan çoklu kamera sistemini mükemmelleştirmesiyle, gelecek on yıllar boyunca kullanılacak sitcom formatını yaratması açısından da çığır açıcıydı. Karşılığını da aldılar.

18. Star Trek: The Original Series

Her şey tam da burada başladı. Kaptan Kirk ve Atılgan mürettebatının beş yıllık görevlerine başlamalarından neredeyse 60 yıl sonra, Uzay Yolu (Star Trek) tüm zamanların en büyük medya serilerinden birine dönüştü. Orijinal dizinin izlenmesi gerekliliği zamanla biraz azalmış olsa da Gene Roddenberry'nin yaratımını on yıllar boyunca sürdüren misyon anlayışı burada doğdu. Bilimkurgunun üstü örtülü gerçek dünya sorunlarını incelemek için kullanılması yeni bir fikir olmasa bile Uzay Yolu, 20. yüzyıl Dünya'sındaki insanlar için olduğu kadar 23. yüzyıl dış uzayındakiler için de önemli olan konuları araştırarak türü sürekli olarak yukarı taşıdı. Dizinin bunu heyecan verici, duygusal ve sıklıkla mizahi bir şekilde yapması onu çok daha iyi hale getirdi.

17. Cheers

Başlangıçta reyting başarısı olmasa da Boston'daki "Herkesin Adını Bildiği" bir barı konu alan bu sevilen NBC durum komedisi 11 sezon boyunca devam etti ve bir başka klasik durum komedisi olan Frasier'ın doğmasını sağladı. Cheers'ı başarılı kılan şey, kadın düşkünü bar sahibi Sam Malone'dan her şeyi bilen Cliff Clavin ve alaycı Norm Peterson gibi demirbaşlara kadar, ya barda çalışan ya da bara sık sık gelen sevimli karakterlerdi. Diğer uzun soluklu diziler gibi Cheers da ayrılan karakterlerden ve oyuncu değişikliklerinden nasibini aldı. Özellikle Shelley Long'un canlandırdığı Diane Chambers'ın yerini Kirstie Alley'nin canlandırdığı Rebecca Howe'un alması ya da barmen Coach'u canlandıran Nicholas Colasanto'nun ölmesi ve Woody Harrelson'ın çığır açan rolünde canlandırdığı budala Woody Boyd karakterinin gelişi gibi. Dizinin final bölümü de tüm zamanların en yüksek reytingli dizi finallerinden biri olmaya devam ediyor.

16. Buffy the Vampire Slayer

Ya bir korku filmindeki güzel kurban kız aslında öldüren kişi olsaydı? Bu basit soru, tüm zamanların en büyük kahramanlarından biri olan genç vampir avcısı Buffy Summers'ın (Sarah Michelle Gellar) yolculuğunu başlatan şey oldu. Bir aile komedisi, gençlik draması ve feminist fantezi hikayesini bir araya getiren Buffy the Vampire Slayer, tekrar izlemesi çok eğlenceli olan tekil bir TV dünyası yarattı. Tabii dizinin aşırı basitleştirilmiş kız gücü ideolojisindeki çatlaklar yıllar geçip, dizinin yaratıcısı Joss Whedon hakkında bazı şeyleri de öğrendikçe daha belli oluyor ancak Buffy her zaman mükemmel olan oyuncu kadrosu, çevik senaryoları ve canavarlarla dolu bir dünyada büyümenin ne anlama geldiğini zekice, düşünceli şekilde yorumlamasıyla halen güçlü bir dizi.

15. Seinfeld

Tüm zamanların en ünlü, alıntılanabilir ve tekrar izlenebilir sitcomlarından biri olan Seinfeld, sıradan ve önemsiz şeylerden komedi üretti. Jerry Seinfeld ve Larry David'in "Show About Nothing" (Hiçbir Şey Hakkındaki Dizi) dizisi, ister cips sosa daldırmanın görgü kuralları, ister paralel park etme, ister umumi tuvaletlerde tuvalet kağıdı paylaşma olsun, her şey hakkında bir diziydi. Sarılmak ve ders almak dışında. Bunlar, zaman zaman, her geçen sezon daha da sevimsiz ve akılsız hale gelen bir karakter dörtlüsü hakkında bir Yukarı Batı Yakası masalı gibi hissettiren bir dizi için imkansızdı. Soup Nazis, Bubble Boys, Anti-Dentites, Library Cops, Schmoopies, Bizarro Jerrys ile bir deve dönüşen dizi, It's Always Sunny, The League ve You're the Worst gibi dizilerin de önünü açtı. Kendi komedi tarzını yarattı ve kendi sürekli değişen kurallarına göre oynadı.

14. Watchmen

Çizgi roman dizileri söz konusu olunca HBO imzalı Watchmen'i tuhaf bir yapım. Alan Moore ve Dave Gibbons'ın ikonik serisinin bir uyarlaması değil, daha ziyade çizgi romanın birçok mecazını ve karakter arketipini sevgiyle yeniden birleştiren bir devam dizisi. Sonuç, sadece kutsal kaynak materyale uygun olmakla kalmayıp, aslında onu geliştirmeyi başaran bir dizi. Uzaylı istilasından onlarca yıl sonra geçen alternatif bir evrende geçmesine rağmen Watchmen, dünyamızdaki ırkçılık ve şiddet hakkında söyleyecek çok şeyi olan bir hikaye. Kusursuz oyunculuğu ve harika senaryosuyla Watchmen, Damon Lindelof'un televizyonda ürettiği her şey kadar iyi.

13. Star Trek: The Next Generation

TNG'nin şu anda ne kadar sevildiği ve piyasada ne kadar çok Star Trek projesi olduğu düşünülürse bunu anlamak zor olabilir ama orijinal Star Trek'i tamamen yeni bir kadroyla devam ettirme fikri 1987'de şaşırtıcı bir ihtimaldi. TNG ilk iki sezonunda yaratıcı açıdan zorlanırken, 3. Sezonda kendine geldi. Zengin karakterlerden oluşan yeni mürettebatına, aceleci James T. Kirk'ten çok farklı bir Yıldız Filosu kaptanı olan Patrick Stewart'ın düşünceli Jean-Luc Picard'ı liderlik ediyordu. TNG, paylaşılan bir evren oluşturmada ilk gerçek başarılardan biriyken, serinin bugüne kadar cesurca devam etmesini sağlayan Trek mitosunda daha da karmaşık ve zorlayıcı hikaye anlatımını da başlattı.

12. Fleabag

Phoebe Waller-Bridge'in iki sezonluk harikası Fleabag aramızdaki sorunlarla boğuşan kadınlara bir övgü niteliğindeydi. Dizinin isimsiz ana karakteri, kısa süresi boyunca kalbi kırıkların, yas tutanların, bencillerin ve azgınların koruyucu azizi oldu. Dizi ve kahramanı çoğu zaman çok komik olsa da Fleabag'in en büyük başarısı, dizi ilerledikçe giderek daha meta hale gelen bir kamera hilesinin yardımıyla yürütülen sinsi karakter çalışmasıydı. Fleabag bir kadının hiçliğe doğru şaka yapmasıyla başladı ve kendisiyle sevdiği insanlar arasında duran dördüncü duvara veda etmesiyle sona erdi. İki sezon boyunca kahkahalarla güldüren bir terapi ya da ikinci sezonda günah çıkarma gibi anlar içeren Fleabag, o kadar eğlenceli bir şekilde sunuldu ki sona erip kahramanımız gibi bizi de kendimizden başka kimseyle baş başa bırakmayana kadar etkisinin ne kadar büyük olduğunu farketmek zordu.

11. Lost

2004 yılında bir grup yabancı bir adaya düştü ve televizyon dünyası bir daha eskisi gibi olmadı. Milyonlarca izleyici Lost'u izlemekle kalmadı, hayran teorilerine daldı, mesaj panolarında yatıp kalktı ve gelecek olayların ipuçlarını bulmak için her bölümü analiz etti. Lost, bugün hala devam eden (genellikle yetersiz taklitçilerle) bir trend olan modern TV bulmaca anlayışını başlatsa da bu aslında dizinin yaptığı en iyi ikinci şey. Birincisi, büyük fikirlere sahip bilimkurgu ve metafizik ile kalbi meseleleri dengeleyen bir hikaye yaratmaktı. Hayranlar sadece adada neler olup bittiğiyle ilgilenmedi, hepimiz karakterlere neler olduğunu önemser olduk. Kısmen hayatta kalma dizisi, kısmen varoluşsal drama, kısmen de sıra dışı tür kurgusu olan Lost dizisi, altı yıl boyunca hepimizi esir aldı. O günden beri de hiçbir ortak izleme deneyimi aynı hissi vermedi. "Geri dönmeliyiz!"

10. Parks and Recreation

The Office'ten Greg Daniels ve Michael Schur'un Parks and Recreation'ı, kısaltılmış ilk sezonunda biraz tökezlemiş olabilir ama ikinci sezonunda formuna kavuştu ve karakterlerinin büyük kısmını oyunculara uyacak şekilde yeniden şekillendirdi. Buna Michael Scott'ın Amy Poehler'ın Leslie Knope'unu beceriksizden son derece yetenekliye dönüştürmesi de dahildi. Aslında, Knope kadar yetenekli birinin yerel Orta Batı siyasetinin garip ağında bir şeyler yapsın diye mücadele etmesi gerektiğini düşününce bu değişimler komediye de katkıda bulunmuş oldu. Bunun ardından, hepimizin hayranlık duyduğu karakterler, sevecen ve komik kalabilmek için tekrar tekrar dağılmaya ihtiyaç duymayan bir aşk hikayesi içeren olağanüstü bir yedi yıl geldi geçti. Chris Pratt, Nick Offerman, Aubrey Plaza ve daha fazlası yıldıza dönüşürken, Adam Scott'ın Ben karakteri tüm zamanların en iyi Darcy olmayan Bay Darcy'lerinden biri oldu.

9. Game of Thrones

George R.R. Martin'in çok sevilen (ve hala tamamlanmamış) kitap serisi, epik fanteziyi yüksek dozda seks ve şiddetle sevenler için Yüzüklerin Efendisi olarak tanımlanan ve sekiz sezon boyunca popüler kültür fenomenine dönüşen bir HBO dizisine uyarlandı. Game of Thrones son iki sezonunda feci şekilde tökezledi. Dizi, GRRM'nin kaynak materyali olmadan, Demir Taht'ın kimin olacağını anlatan destanı ve Ak Gezenler tarafından oluşturulan kıyamet tehdidini tamamlamak adına hızlandırılmış bir tren gibi gitti. Ancak GoT iyi olduğu dönemlerde cidden iyiydi: ustaca bir hikaye anlatımı, harika oyuncu kadrosundan tam anlamıyla kusursuz performanslar, çarpıcı gösteriler, sürükleyici bir gerilim ve sayısız, tutkulu hayran muhabbeti var etti. Dracarys!

8. The Twilight Zone

Rod Serling'in çığır açan dizisi The Twilight Zone (Alacakaranlık Kuşağı) hakkında konuştuğumuzda, genellikle dizinin mükemmel bir şekilde hazırlanmış ters köşeli finallerinden konuşuruz: bükülmüş gerçeklikler, canlanan kabuslar ve bilimkurgunun hiç olmadığı kadar varoluşsal açıdan üzücü olan kaderin cilveleri. 156 bölüm boyunca dizi büyük fikirleri temel aldı, büyük hisler deneyimletti ve evet, bugün halen hayret uyandıran büyük sürprizlerle izleyicileri enayi yerine koydu. Yine de Serling'in en büyük başarısı ahlaki bir başarıydı. Uzaylı istilası hikayelerinin aslında yabancı düşmanlığı ve nefretle ilgili olduğu ortaya çıktı. Akıl sağlığını sorgulayan saygın adamların hikayeleri, TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) terimi var olmadan önceki tarihlerde bunu tasvir ediyordu. Serling'in bazıları edebiyat devlerinin kısa öykülerinden uyarlanan bağımsız destanları sadece mükemmel televizyon bölümleri değil, aynı zamanda birlik ve nezaketin ne kadar gerekli olduğuna dair samimi derslerdi. Dizinin en iyi bölümleri güçlü bir kalp çarpıntısı yaşatır, izleyicilerin bugün halen hissedebileceği bir çarpıntı.

7. Mad Men

Gerçekte hiç yaşanmamış bir geçmişe duyulan nostalji tehlikeli bir şey olabilir ve bu olasılık hiçbir yerde Mad Men'de olduğu kadar kendini belli etmez. Reklam ajansı Sterling Cooper'ın kreatif direktörü Don Draper'ı örnek olarak sunan dizide, 1960'lara duyulan pembe gözlüklü özlem, dönemin ofis politikaları ve önyargıları keşfedildikçe bir anda paramparça oldu. Draper'ın reklamcılık dehası ve tebrik kartı ailesi onu mutlu etmedi ve dizinin büyük bölümü onun yavaş yavaş gözden düşüşünü aktarmaya ayrıldı. Bu arada, eski koruması Peggy Olson, ofisteki kadınlar için yeni fırsatlarla yükseldi. Çarpıcı, tarihsel olarak doğru set tasarımı ve döneme uygun kıyafet ve karakterlerle dizi, on yıllık bir değişim sırasında çalışma alanında bir tur gibi. Dizinin bittiği yer, başladığı yerden çok uzakta kalsa da yolculuk buna değiyor.

6. The Sopranos

Altı delice sezon boyunca hepimiz mafya babası Tony Soprano'nun akla hayale gelmeyecek bir şey yapıp akıl sağlığıyla ilgili sorunları için yardım arayışını heyecanla izledik. Bu yardım ise dizinin büyük bir bölümünü Soprano'nun işlediği suçları bilmenin ahlaki karmaşıklığıyla uğraşarak ve onu düzgünce tedavi etmeye çalışarak geçiren terapist Jennifer Melfi'den geldi. Kısa süre sonra öğrendiğimiz üzere, bunlar sıradan seanslar değildi: Soprano'nun hayat hikayesi eski gangster hikayelerine bir selam niteliğindeydi ancak dizi Tony'nin korumak zorunda olduğu aile ve suç eylemleri arasındaki karmaşık sosyal dengeyi anlatırken en parlak dönemini de yaşadı. Klasik bir güvenilmez anlatıcı aracılığıyla zehirli erkeklik olgusunu açığa çıkaran The Sopranos, kahkaha, gözyaşı ve ürperti sunarken düzenli olarak ciddi varoluşçuluğa dalmakla kalmadı, televizyonda ikinci bir altın çağın başlamasına da destek oldu.

5. Twin Peaks

Kabus şefi David Lynch ve TV uzmanı Marc Frost 1990'da bir araya gelerek televizyon prime time'ı için çok ihtiyacımız olan tuhaflık ve muhteşemliği bizlere sundu. Sonuçta ortaya eşsiz Twin Peaks dizisi çıktı ve dizinin temel hikaye unsurları küçük bir kasabadaki cinayet gizemi olsa da televizyonda kesinlikle bir benzeri yoktu. "Laura Palmer'ı Kim Öldürdü?" tüm dünyayı saran bir bulmacaya dönüşürken, Twin Peaks TV'nin yeniden canlanmasını sağladı. Ancak bu kez, insanların ertesi gün iş yerinde tartışmak için sabırsızlandıkları dizide, saçma tuhaflıklar ve korkutucu rüya manzaralarından oluşan fantastik bir ürün yelpazesi vardı: sizi mutluluktan öldürecek kadar iyi kahve ve vişneli turta, siyah kulübelerdeki kırmızı odalar, Tek Gözlü Jack'ler, büyü, mistisizm ve David Lynch'in banliyö yaşamının örtüsünü kaldırıp altında ikamet eden ürpertici gerçekleri ortaya çıkarma tutkusu. On yıllar sonra Twin Peaks televizyona geri döndüğünde, hala onun gibi bir şeyle karşılaşmadığımızı söylesek yeter.

4. The X-Files

The X-Files 1993 yılında Fox kanalında yayınlanmaya başladı ve kült bir diziye dönüştükten sonra büyük bir kültürel mihenk taşı oldu. Gerçeklik, komplo teorileri ve paranormal olaylar arasındaki çizgileri bulanıklaştıran bu haftanın vakası prosedürü başka hiçbir şeye benzemedi. TV tarihinin en büyük beklenmedik ikililerinden biri olan David Duchovny ve Gillian Anderson'ın kimyası, çekişen FBI ajanları cinayetleri, vampirleri, folklorik mitleri ve nicesini araştırırken hayranları diziye aşık etti. Chris Carter'ın yarattığı dizi, TV tarihinin en uzun soluklu bilimkurgu dizisi olmanın yanı sıra tüm zamanların en etkili tür dizilerinden biri haline geldi. Haftanın canavarlarını onlarca yıllık kapsamlı bir hikayeyle harmanlayan The X-Files, 20 yıldır izleyicilerin ilgisini çekiyor, onları çileden çıkarıyor, ilham veriyor ve kendisinden sonra gelen tüm tuhaf diziler içinm de bir rota çiziyor.

3. Breaking Bad

Vince Gilligan, Breaking Bad için "Bay Chips Scarface'e dönüşüyor" demişti. Sonrasında o ve yaratıcı arkadaşları tam da bunu yaptı. Kanser hastası bir lise kimya öğretmeni olan Walter White'ın metamfetamin kralı Heisenberg'e dönüşmesinin kirli destanı, beş sezon boyunca ahlaki erozyonu şiddetli ve acımasız bir şekilde tırmanırken izleyicileri etkisi altına aldı. Walter, karısı Skyler'dan suç ortağı ve nihai düşmanı haline gelen eski öğrencisi Jesse Pinkman'a kadar kendisine yakın olan herkesi ya yozlaştırdı ya da ihanet etti. Senaryo ve karakterizasyonlar zengin ve karmaşıktı, özellikle Walter ile Jesse rollerindeki Bryan Cranston ve Aaron Paul başta olmak üzere oyuncular çarpıcıydı. Kariyerlerinin geleceğini belirleyen performanslar sundular. Yürek burkan, gerilim dolu ve şok edici Breaking Bad daha sonra El Camino adlı devam filmini ve Better Call Saul adlı prequel diziyi de var etti.

2. The Simpsons

The Simpsons'ın popüler kültür dünyası üzerindeki etkisini küçümsemek mümkün değil. 1989'dan bu yana aralıksız yayınlanan dizi, şu anda TV tarihinin en uzun ömürlü ve kesinlikle en etkili programlarından bir tanesi. Klasik bölümleri durmaksızın alıntılanıyor: "Lisa'nın diş teline ihtiyacı var!" çağrılarıyla bombardımana tutulmak için kalabalık bir odada "Diş sağlığı planı!" diye bağırmak kafi. Dizi İngilizce diline "D'oh" ve "cromulent" gibi yepyeni kelimeler de kattı. Ve nasıl ki hiçbir müzisyen "Weird Al" Yankovic tarafından parodisi yapılan bir şarkıya sahip olmadan gerçek anlamda başarılı olamıyorsa, hiçbir ünlü de Simpsonlar'ın bir bölümünde konuk oyuncu olarak yer almadan gerçek anlamda ünlü sayılamaz. Tabii ki çoğu hayran dizinin ilk sekiz sezonun yaşattığı görkemli günlerden çok uzakta olmasından yakınsa da o sekiz sezon animasyon sitcom'ların ulaşabileceği en üst noktaydı.

1. The Wire

HBO'nun beğenilen suç draması The Wire'a başlamak, Tolstoy'un Savaş ve Barış'ı gibi bir esere başlamakla eşdeğer gibi gelebilir ama yapabileceğiniz en faydalı TV "ev ödevlerinden" birisi de bu dizidir. Eski polis muhabiri David Simon ve eski polis dedektifi / devlet okulu öğretmeni Ed Burns tarafından yaratılan The Wire, hem polislerin hem de dolandırıcıların karmaşık yaşamlarını araştırıyor, uyuşturucuyla savaş, şehir içi yaşam, yetersiz finanse edilen eğitim sistemi ve günümüz Baltimore'undaki çarpık politikaları etrafında dönen bürokrasiyi anlatıyor. Dahası, The Wire'ın genişleyen dünyası heyecan verici bir gerçeklik sunarken, devasa, karizmatik topluluğu hikayenin cesur, zig-zaglı ve sezondan sezona odak değiştiren formatına destek oluyor. Kısacası, The Wire deneyimleyebileceğiniz en büyük destanlardan biri.


IGN Türkiye'de sinema yazarı ve editör Burçin Aygün, IGN ekibinin metninden derledi. Twitter: @Burcin_Aygun_